Ana içeriğe atla

14.3.2.3 Hemostatik faktörler

14.3.2.3 Hemostatik faktörler

Willebrand faktör, factor VII, fibrinojen gibi hemostatik faktörler akut korener sendromda olan aterogenez ve trombogeneze katkıda bulunabilir [41]. fibrinojen platelet agregasyonun, fibrin oluşması ve plazma viskositesini artırır , buda kardiovaskuler hastalıklardaki en önemli hemostatik risk faktörüdür [42]. Framingham kalp çalışmasında , geleneksel risk faktörleri düzeltilse dahi, yaygın kalpdamar hastalığı olan insanlarda fibrinojen anlamlı oranda daha yüksekti [43]. subklinik hipotiroidili populasyonunda , tromboembolik hastalık ve kardiovaskuler risklerin potansiyel olarak artışı sebebiyle bu hastalarda hemostatik faktörler incelendi. Chadarevian ve ark. yaptığı bir çalışmada [44], bir çok hipotiroid hastada düşük fibrinojen seviyeleri gözlendi (artan fibrinoliz ile uyumlu). ilginç biçimde, TSH L-T4 tedavisi ile normale geldiğinde, hafif hipotiroidili hastalarda fibrinojen düzeyleri yükselmiş (azalan fibrinolitik aktiviteyle uyumlu), ötiroid başarıldığında normale gelmesi, subklinik hipotiroidizmde görülen hafif TSH yükselmesi trombogenezis ile ilişkili bulunmuştur [44].
ancak, bu çalışmada TSH ve serbest T4 referans seviyeleriyle "hafif hipotiroidi" tanımlanmadı; bundan dolayı, şuanki kulanılan subklinik hipotiroidi tanımıyla nasıl yorumlanacağı açık değildir. subklinik hipotiroidizmdeki hemostatik faktörleri değerlendiren randomize olmayan küçük bir çalışmada, L-T4 tedavi önce ve sonrasında konrol grubuyla karşılaştırıldığında fibrinojen düzeyleri yüksek bulundu, fakat ötirodizm başarıldıktan sonra normale gelmemiştir [45]. Buna karşılık, küçük bir turk gözlemsel kohort çalışmasında; subklinik hipotiroidili hastalar ve ötiroid kontroller arasında fibrinojen, von Willebrand faktör, ya da faktör VIII seviyeleri açısından farklılık bulamamıştır [46]. genellikle, subklinik hipotiroidide fibrinolitik aktivite ve kardiyovasküler risk arasındaki ilişki ile ilgili sınırlı veri bulunmaktadır, ayrıca bu genel populasyon için de doğrudur.
bu hemostatik faktörler kardiyovasküler risk değerlendirmesi için tarama araçlar olarak geçerli hale gelebilmesinden önce daha ileri araştırmalara ihtiyaç vardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...