1)TEMEL GÜVEN-GÜVENSİZLİK DÖNEMİ (ORAL-DUYUM DÖNEMİ)
Psikososyal Kriz: temel güven ve güvensizlik
Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: umut
Bebekte toplumsal güven duygusunun ilk belirtileri beslenme, uyku sindirim gibi işlevlerde düzen ve rahatlığın bulunuşudur. Bu rahatlık çevresinde kişilerin bulunup bulunmamasına, gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmamasına bağlıdır. Bu dönemde tümden alıcı olan bebeğe karşı annenin verici oluşu karşılıklı bir düzen ve denge sağlamaktadır. Alıcı organizma verici bir varlık sayesinde zaman içinde yalnız almayı değil toplumsal anlamı olan alıp vermeyi de öğrenir. Düzenli alma-verme ilişkisi bebeğin zihninde annenin sürekliliğini sağlar. Yaşantıların gittikçe tutarlılık, süreklilik ve aynılık kazanması ego kimliği duygusunun temellerini oluşturur.
Güven duygusu geliştirmiş bebeğin ilk toplumsal başarısı, büyük kaygı ve ya öfkeye kapılmadan, annesinin göz önünden kaybolmasına, bir süre uzak kalmasına dayanabilmesidir. Bu başarı bebeğin benliğinde varlığı artık kesinlik kazanmış bir annenin bulunduğunu gösterir. Nesne sürekliliği oluşur. Anne-çocuk ilişkisindeki süreklilik, tutarlılık ve aynılık çocukta temel güven duygusunu oluşturur. Temel güven duygusu yakın ilişkilerde karşılıklı benimseme, temel güvensizlik duygusu ise daha sonraki dönemlerde yakın ilişkilerden kaçınma ve içe kapanma şeklinde olur. Temel güven duygusu da ‘umut’u doğurur. Yani bu dönemde sevgi ve yakınlık görme, bakım alma temel gereksinimdir ve bunlar karşılandığında temel güven duygusu ve umut duygusu oluşur. Umut şimdi değilse bile gelecekte gereksinimlerin karşılanacağına, isteklerin yerine getirileceğine ve doyumun sağlanacağına ilişkin inançtır. Temel güven duygusu ve umut geliştiğinde hem çevre hem de kendi varlığı güvenilir durumdadır. Kendi benliğini süreklilik ve aynılık taşıyan, bakılmaya ve sevilmeye değer varlık olarak algılar. İlk yılda ilişkide güvensizlik baskın olursa hem bilişsel hem de duygusal olarak bir şeyleri öngörme gerçekleşemez veya bebek içe kapanabilir. Bu evrede çocuk kendi varlığını kendine verilenlerle eş tutmaktadır. ‘ben bana verilenim’.
Bu dönemin tehlikesi çocuğun yeterli güven duygusu kazanamayışı ve temel güvensizlik çekirdeğinin büyük oluşudur. Çocuk yuvalarında en önemli sorun temel güven duygusunun gelişmemesi veya yıkılmasıdır. Temel güven duygusunda eksikliğin en iyi örneği çocukluk çağı şizofrenisinde gözlenebilir. Temel güven duygusunun yaşam boyu zayıf oluşu yetişkin kişide şizoid ya da depresif türden içe kapanma biçiminde görülebilir. Temel güven ve temel güvensizlik arasındaki çatışmanın çözümü için gerekli davranış örüntülerinin geliştirilmesi benliğin ilk görevlerinden biridir. Ancak çoğu zaman bebeğin oral-sadistik dürtüleri (ısırma, koparma, yutup yok etmekten haz duyma), bazen de çevresel, toplumsal, ekonomik koşullar nedeniyle bebek değişik derecede engelleyici, örseleyici durumlarla karşılaşır. Bu örseleyici olaylar temel güvensizlik duygusunun çekirdeğini oluşturur. Ancak önemli olan dengenin sağlanmasıdır, bebeğin çevresini daha güvenilir olarak algılayabilmesidir.
Bu dönemde aşırı doyum veya yoksunluk; aşırı iyimserlik, narsizm, kötümserlik, isteyicilik gibi özelliklerin ortaya çıkmasına ve kişilikte belirgin olmasına yol açar. Bu kişiler benlik saygısını korumak için aşırı bağımlılık gösterebilirler. İmrenme ve kıskançlık sıklıkla oral eğilimlere eşlik eder.
Erken dönemde özel bağlanmanın olmaması daha sonra kendini empati eksikliği, yakın ve sıcak karşılıklı ilişkiler kurmada yetersizlik şeklinde gösterir.
Psikososyal Kriz: temel güven ve güvensizlik
Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: umut
Bebekte toplumsal güven duygusunun ilk belirtileri beslenme, uyku sindirim gibi işlevlerde düzen ve rahatlığın bulunuşudur. Bu rahatlık çevresinde kişilerin bulunup bulunmamasına, gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmamasına bağlıdır. Bu dönemde tümden alıcı olan bebeğe karşı annenin verici oluşu karşılıklı bir düzen ve denge sağlamaktadır. Alıcı organizma verici bir varlık sayesinde zaman içinde yalnız almayı değil toplumsal anlamı olan alıp vermeyi de öğrenir. Düzenli alma-verme ilişkisi bebeğin zihninde annenin sürekliliğini sağlar. Yaşantıların gittikçe tutarlılık, süreklilik ve aynılık kazanması ego kimliği duygusunun temellerini oluşturur.
Güven duygusu geliştirmiş bebeğin ilk toplumsal başarısı, büyük kaygı ve ya öfkeye kapılmadan, annesinin göz önünden kaybolmasına, bir süre uzak kalmasına dayanabilmesidir. Bu başarı bebeğin benliğinde varlığı artık kesinlik kazanmış bir annenin bulunduğunu gösterir. Nesne sürekliliği oluşur. Anne-çocuk ilişkisindeki süreklilik, tutarlılık ve aynılık çocukta temel güven duygusunu oluşturur. Temel güven duygusu yakın ilişkilerde karşılıklı benimseme, temel güvensizlik duygusu ise daha sonraki dönemlerde yakın ilişkilerden kaçınma ve içe kapanma şeklinde olur. Temel güven duygusu da ‘umut’u doğurur. Yani bu dönemde sevgi ve yakınlık görme, bakım alma temel gereksinimdir ve bunlar karşılandığında temel güven duygusu ve umut duygusu oluşur. Umut şimdi değilse bile gelecekte gereksinimlerin karşılanacağına, isteklerin yerine getirileceğine ve doyumun sağlanacağına ilişkin inançtır. Temel güven duygusu ve umut geliştiğinde hem çevre hem de kendi varlığı güvenilir durumdadır. Kendi benliğini süreklilik ve aynılık taşıyan, bakılmaya ve sevilmeye değer varlık olarak algılar. İlk yılda ilişkide güvensizlik baskın olursa hem bilişsel hem de duygusal olarak bir şeyleri öngörme gerçekleşemez veya bebek içe kapanabilir. Bu evrede çocuk kendi varlığını kendine verilenlerle eş tutmaktadır. ‘ben bana verilenim’.
Bu dönemin tehlikesi çocuğun yeterli güven duygusu kazanamayışı ve temel güvensizlik çekirdeğinin büyük oluşudur. Çocuk yuvalarında en önemli sorun temel güven duygusunun gelişmemesi veya yıkılmasıdır. Temel güven duygusunda eksikliğin en iyi örneği çocukluk çağı şizofrenisinde gözlenebilir. Temel güven duygusunun yaşam boyu zayıf oluşu yetişkin kişide şizoid ya da depresif türden içe kapanma biçiminde görülebilir. Temel güven ve temel güvensizlik arasındaki çatışmanın çözümü için gerekli davranış örüntülerinin geliştirilmesi benliğin ilk görevlerinden biridir. Ancak çoğu zaman bebeğin oral-sadistik dürtüleri (ısırma, koparma, yutup yok etmekten haz duyma), bazen de çevresel, toplumsal, ekonomik koşullar nedeniyle bebek değişik derecede engelleyici, örseleyici durumlarla karşılaşır. Bu örseleyici olaylar temel güvensizlik duygusunun çekirdeğini oluşturur. Ancak önemli olan dengenin sağlanmasıdır, bebeğin çevresini daha güvenilir olarak algılayabilmesidir.
Bu dönemde aşırı doyum veya yoksunluk; aşırı iyimserlik, narsizm, kötümserlik, isteyicilik gibi özelliklerin ortaya çıkmasına ve kişilikte belirgin olmasına yol açar. Bu kişiler benlik saygısını korumak için aşırı bağımlılık gösterebilirler. İmrenme ve kıskançlık sıklıkla oral eğilimlere eşlik eder.
Erken dönemde özel bağlanmanın olmaması daha sonra kendini empati eksikliği, yakın ve sıcak karşılıklı ilişkiler kurmada yetersizlik şeklinde gösterir.
Yorumlar
Yorum Gönder