Ana içeriğe atla

ANAL DÖNEM

ANAL DÖNEM
Birinci yılın sonundan 3. yılın sonu veya ortalarına kadar uzanan dönemdir. Çocuk yürümeye, konuşmaya ve kendi benliğini çevreden ayrı algılamaya, yavaş yavaş bağımsızca isteme ve davranma yetilerinin yapıtaşlarını geliştirmeye başlar. Kas dizgesi gelişir. Ve bu dönemin en belirgin özelliği olan istemli hareketleri yapabilme yetenekleri kazanılır. Anal dönem sfinkter denetiminin sağlanmasıyla başlar.
Dürtünün kaynağı anorektal bölge mukozasıdır. Dürtü nesnesi ise temel olarak hem mukozayı uyaran hem de çocuk ile anne arasında duygusal bir alışveriş nesnesi olan dışkıdır. Bu alışveriş ile anne ve çevre denetim altında tutulmaya çalışılır. Dürtünün amacı bir yandan mukozanın uyarılmasıyla otoerotik haz sağlanması, diğer yandan da çevre üzerinde hakimiyet kurulmasıdır.
K. Abraham anal evreyi sadik ve mazoşik olarak iki alt evreye ayırır. Sadik evrede (12-18 aylar) tahrip edilmiş nesnelerin dışarı atılmasıyla haz sağlama yanında, yetişkine meydan okuma da söz konusudur. Mazoşik evre ise 18-24 aylar arasıdır ve dışkının tutulmasıyla kendini gösteren edilgen bir haz arayışı hakimdir.
Anal dönem nesne ilişkisi çocuğun dışkı ile kurduğu ilişki ekseninde biçimlenir. Tutmaktan doğan haz (anal erotizm), boyun eğme ve edilgenliğin karşında boşalmaktan doğan agresif haz (anal sadizm), denetleme ve hakim olma yer alır. Yani anal dönem nesne ilişkisi sadomazoşik niteliktedir. Anal erotizm: anal işlevlerden alınan cinsel haz, çocuk kakasını anneye verilen bir hediye olarak görebilir. Anal Sadizm: Kakayı bırakmanın bir saldırganlık aracı, silah gibi kullanılmasıdır.
Anal ve üretral sfinkter kaslarının gelişim ile çocuk dışkı ve idrarını bırakarak veya içerde tutarak haz duyar. Anal işlevlerle ilgili yetilerini çevre ile etkileşim ve iletişim aracı olarak kullanabilir. Böylece çocuk toplumun iyi-kötü, doğru-yanlış ve ayıp gibi yargıları, toplumsal kural ve değerlerle karşılaşır. Çocuk bu dönemde ters, inatçı, pasaklı ve dağınıktır. (anal sadistik dönem). Bu dönem kimliğin ve kişiliğin şekillendiği, merak ve büyüsel düşüncenin yoğunlaştığı evredir. Tuvalet eğitiminin sembolize edildiği bu dönem çocuğun ikili ilişkileri öğrendiği ve bedeni üzerindeki denetimi en yoğun yaşadığı evredir.
Dürtü ve gereksinimlerde düzensizlik, dağınıklık ve kontrolsüzlük bu dönemin özgül özelliğidir. Çocuğun duygu ve davranışlarında ambivalans belirgindir.
Bağımlılıktan ayrılma ve bağımsızlığı kazanma ile ebeveyn kontrolüne karşı yapılan bir mücadele dönemidir. Aşırı kontrolün (dışkı tutumu) veya kontrolsüzlüğün (dışkı atımı) olmadığı bir durumda sfinkter kas kontrolünün sağlanmasının amacı ileri derecede utanma veya kontrolü kaybedeceği hakkında kendilik kuşkusu olmadan çocuğun özerkliğini kazanmasıdır.
Karakter Özellikler:
Anal dönemin başarılı bir şekilde sonlanması kişisel özerkliğin gelişmesini, bağımsızlığı, suçluluk duymadan kişisel girişimcilik kapasitesini, utanma ve kuşkulanma olmadan kendiliğin saptadığı davranış yeteneğini, zıtlıkların olmamasını ve gerek aşırı inatçılık veya gerekse de kendiliği küçük görme hissi olmadan işbirliği kurma yeteneğini sağlar. Bu dönemin sağlıklı bir biçimde aşılması ile bireysel özerklik yani kendinden emin olma duygusu kazanılır. Ve suçluluk duymadan karar verme ve işbirliği yapma yetisini kazanır
Patolojik Özellikler:
Oral dönem sorunlarının sürmesi ya da bıraktığı izler.
Anal dönemde saplanma: çocuğa katı, sıkı, cezalandırıcı tuvalet eğitimi, özerklik tanımayan, bağımlılığı ve bebeksi kalmayı destekleyen aşırı koruyucu ve denetleyici tutumlar, aşırı düzenlilik ve titizlik eğitimi, çocuğa ayıp ve günah kavramlarının fazla aşılanması gibi nedenlerle olur. Ayrıca anal-üretral bölge hastalıkları da saplanma da etkili olabilir.
Özerklik gereksinimi ile çevre beklentileri arasındaki çatışmanın olumsuz sonuçları özerkliğin engellenmesi, inatçılığın kırılması, tutuculuk ve vericilik arasındaki dengenin bozulması, ilişkilerde yakınlık kurma yerine güç savaşının ağırlık kazanmasıdır. Çocuğun özerklik ve bağımsızlıktan yoksun bırakılması savunma mekanizmalarına neden olur; örneğin ya önceki bebeklik dönemine geriler, yeniden bebekliğin bağımlı özelliklerini sürdürmeye başlar, ya da erişkinlerin kendini kontrol etme çabalarına boyun eğer, sanki kimsenin eline koz vermek istemiyormuşcasına aşırı bir kontrole kendini zorlar. Böylece kendinden isteneni fazlasıyla yerine getirmeye çabalayan, kendi aşırı kontrolünde doyum arayan titiz bir kişilik oluşmaktadır. Yarışmacı ve hırslı bir kişilik oluşumu gelişebilir. Ya da bütün disiplin ve baskılara karşı inatçı, hiçbir kontrol ve kural tanımayan isyankar kişilik gelişir. Her iki eğilim arasında kararsızlıkla bocalayan çocukta ise kararsız bir kişiliğin temelleri atılır.
Düzenli olma ve aşırı titizlik, tuvalet işlemleriyle aşırı uğraşma, inatçılık, bildiğini okuma, tutumluluk ve cimrilik, kararsızlık anal işlevlere bir saplantıdan ileri gelen anal karakter özellikleridir. Anal özelliklere karşı savunmalar yeterli olmazsa ambivalans, savrukluk, dağınıklık, düzensizlik, kirlilik, öfke, meydan okuma ve sadomazohistik eğilimler ortaya çıkar.
Anal karakteristikler ve savunmalar en tipik olarak OKB’de görülür.
1-5 yaş arası döneme otonomi dönemi denir. Bu dönemde en sık gözlenen olumsuz belirtiler öfke nöbetleri, tuvalet eğitimi güçlükleri ve anneden ayrılığa bağlı ortaya çıkabilen ayrılık anksiyetesi tablosudur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...