Ana içeriğe atla

Diabetes mellitus (DM)

Böbrek hastalığı, Diabetes mellitus (DM) tanısı almış hastalarda en
önemli morbidite sebeplerinden birisidir (1, 2). Diabet ile ilişkili
renal değişiklikler, erken evrede artan glomerüler filtrasyon hızı
ile seyreden erken hiperfiltrasyon bulgularından, ileri dönemlerde
azotemi ile seyreden nefroskleroz ve fibrozis’e kadar değişebilir. (1,
3, 4). Dolayısıyla, belli bir süreçte seyreden bu kompleks değişiklikler,
kısmen diabet yaşı ile paralel olarak renal ultrasonografik değişikliklerin
ortaya çıkmasına neden olur. Bu anlamda, geleneksel renal
ultrasonografik inceleme, renal ekojenite değişikliğini, renal parenkim
kalınlığındaki artışı (erken evrede) ve parenkim kaybını (ileri
dönemde) saptamaktan öteye gidememektedir. Doppler inceleme
ise, rezistivite indeksi (RI) ve pulsatility indeksi (PI) gibi parametreler
aracılığıyla anatomik yapıya göre klinik olarak daha anlamlı
kabul edilen, böbreklerin fonksiyonel durumu hakkında fikir verir.
Çeşitli çalışmalarla, renal doppler inceleme yönteminin, diabetik
hastalardaki renal fonksiyonel değişimleri öngörmede kullanılabilecekleri
rapor edilmiştir (5, 6). RI ve PI değerlerinin birçok renal
hastalıkta arttığının bildirilmesi, ve tam mekanizmanın henüz aydınlatılmamış
olmasına rağmen, özellikle diabetik hastalarda intrarenal
hemodinamik değişiklikler ve renal vasküler rezistans artışı başlıca suçlanan
etkenlerdir. Bu nedenle, kişideki aterosklerotik sürecin belirleyicisi
olarak kabul edilen carotis ve femoral arter intima media kalınlıkları,
bu klinik parametrelerle (hasta ve diabet yaşı, ortalama kan
basıncı) birlikte incelenerek olası korelasyon araştırılmıştır. Bununla
birlikte, tip 2 diabet hastalarından oluşan grup, diabet yaşına göre
gruplandırılarak, yukarda belirtilen klinik parametrelerin diabet
yaşı ile ilişkisi incelenmiştir. Gereç ve Yöntem
Kontrol grubu olarak hipertansiyon,
kardiyovasküler, serebrovasküler ve periferal damar hastalığı, diabet
ve böbrek hastalığı bulunmayan 20 sağlıklı kişi alındı. Çalışma
grubuna ise çeşitli sürelerle tip-2 diabet tanısı olan 69 hasta alındı.
Diabetik hastalar, diabet yaşına göre 3 gruba ayrılarak (Grup-1:
Diabet yaşı <10>20 yıl olan hastalar) her grup için ortalama ana karotis ve
femoral arter intima media kalınlığı (CCA-IMT ve FA-IMT), RI ve PI
değerleri bulundu. Çalışma grubundaki tüm hastaların tip-2 diabet
tanıları mevcuttu. Toplam 89 hastanın ana karotis ve femoral arterleri
yüksek rezolüsyonlu B-mod Ultrasonografi (US) (GE Logiq 7®)
ile değerlendirilerek her hasta için ortalama CCA- ve FA-IMT değerlerine
ulaşıldı. Tüm olgularda inceleme bilateral olarak yapılmış olup
carotis arterler bifurkasyonun hemen proksimalinden; femoral arterler
ise inguinal kanalın hemen distalinden yüzeyel ve profundus
dallarını vermeden hemen önceki kısımdan incelenmiştir. Bu damarlardan
longitudinal ve transvers kesitler alınarak, aterosklerotik
lezyonun en belirgin olduğu bölgeden ölçümler yapılmıştır. CCAve
FA-IMT değerlerinin hesaplanmasında ise yüksek rezolusyonlu
gerçek zamanlı ultrasonografi eşliğinde 7 MHz tarayıcı kullanıldı, ve
her hastanın supin pozisyonda her iki ana carotis arterinden görüntüler
alınarak ortalama IMT değerleri hesaplandı.
Renal Doppler US (GE Logiq 7®) ile ise, böbreklerin interlober arterlerindeki
intrarenal RI ve PI değerleri hesaplandı. Her böbrekte en az 3 farklı interlober arter rastgele
olarak seçilerek incelendi, ve bunların ortalaması o böbreğin RI [
(peak sistolik akım velositesi- diastol sonu akım hızı )/ peak sistolik
akım hızı ] ve PI [ (peak sistolik akım hızı- diastol sonu akım hızı
)/ ortalama zaman akım hızı ] değeri olarak kabul edildi. Tek taraflı
atrofik böbrek vakaları, sağ ve sol böbrek arasında belirgin RI ve PI
değer farklılıkları oluşmaması ve ortalama değerdeki belirgin kaymaları
engellemek için çalışma dışı bırakılmıştır. Tüm ultrasonografik incelemeler aynı
radyolog tarafından gerçekleştirilmiştir. Diabetik gruptaki tüm hastalar,
endokrinolojik olarak takip ve tedavi altında olan hastalardan
seçilmiştir. Çalışma grubundaki tüm hastaların serum total kolesterol, HDL, LDL,
VLDL ve trigliserit değerleri ölçülmüş olup, çalışma grubundaki
tüm hastaların ve kontrol grubu olarak alınan gönüllülerin kan basıncı
ölçümleri US işleminden hemen önce yapılmıştır. Doppler US
bulgularında karışıklığa neden olmaması amacıyla, çalışma ve kontrol
grubuna 18 yaş altı hiç kimse alınmamıştır. İstatistiksel analiz SPSS programı
kullanılarak yapılmış; ortalama değerler, parametrik değişkenler
için Student’s t testi; non-parametrik değişkenler için Mann-Whitney
U testi ile karşılaştırılmıştır. Tüm verilerde ortalama± standart deviasyon
bulunarak istatistiksel inceleme yapılmıştır. Diabetik gruptaki
hastalar için, RI ve PI değerlerinin hasta yaşı, ortalama kan basıncı,
CCA- ve FA-IMT ile korelasyonu Pearson korelasyon yöntemi ile
araştırılmıştır. Bulgular Kontrol grubunun yaş ortalaması 53.3± 8,9 yıl olarak saptanırken;
hasta grubunun yaş ortalaması 58,3± 13,08 yıl bulundu. Gruplar
arası yaş farkı istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). Kontrol
ve çalışma grubundaki hastaların klinik, laboratuvar ve radyolojik
bulguları sırasıyla verilmiştir (Tablo1).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...