Ana içeriğe atla

DİL GELİŞİMİ

DİL GELİŞİMİ
Dil kazanımına ilişkin ortaya atılan başlıca kuramlar şunlardır:
1. Davranışçı Kuram: Bebeğin konuşulanları taklit etmesi ve erişkinlerin ödüllendirmelerle bebeğin çıkardığı sesleri desteklemesi üzerinde durur.
2. Biyolojik kuram: Doğuştan getirilen yetenekler ve dil öğrenimine bebeğin bir şekilde programlanmış olduğunu açıklar. Genel bilişsel gelişim ve olgunlaşmanın dil kazanımındaki en önemli etken olduğu üzerinde durulur.
3. Sosyal Etkileşim Kuramı: Dilin öğrenildiği sosyal ve kültürel ortamdan etkilendiğini belirtir.
Dilin iki temel bileşeni vardır:
1. Reseptif dil (alıcı dil, anlama dili): Sözel uyaranların duyu-sinir ağı ve işitsel-algısal süreçler aracılığıyla alınması ve anlaşılmasıdır.
2. Ekspresif dil (anlatım dili): Duyu sinir ve motor sinir işlevler (nefes alma, ses çıkarma, rezonans, artikülasyon mekanizmaları) ile zihinsel kavramın bir ses imgesi aracılığıyla ifadesidir.
Dil çevreden gelen uyaran ve deneyimlerle birlikte biyolojik ve nörolojik gelişime dayalı bir süreçtir. Yani dil gelişimi en çok nörolojik ve bilişsel gelişimle yakından etkileşim içindedir. Bebekler dil gelişimi için doğuştan donanımlı olup, duymaya karşı son derece hassastırlar.
Dil gelişimi yönünden yaşamın ilk bir yılı dil kazanımı öncesi (prelinguistik) dönem, okul öncesi yıllar ise temel dil yeteneklerinin kazanıldığı dönem olarak tanımlanır. Prelinguistik dönem kelime çıkarmadan önce ses ve mimikleri ile iletişim kurduğu dönemdir. İlk 1 ay içinde hoşnutluk sesleri belirmeye başlar. Doğumdan iki aylık döneme kadar öncelikle refleks ağlamalar ve geğirme, öksürme ve esneme gibi vejetatif sesler üretirler. 2-5 aylar arasında konuşma ve iletişim düzeyinde iki önemli davranış gösterir: gıgıldama (hoşnutluk sesleri) ve gülümseme. 4-8 aylar ses oyunu dönemi olarak bilinir. Agulamanın olduğu bu dönemde sesli ve sessiz harfler içeren tek heceler üretir. Bu ses oyunu gıgıldamadan farklı olarak temelde sosyal etkileşime yanıt şeklinde değildir. İlk yılın ikinci yarısından başlayarak yineleyen agulama (bababa, mamama) denilen aynı hecelerin yinelenmesi görülür. 11. ayda kelimeleri taklit etmeye başlar. Taklit etme dil gelişimi ve sosyal beceri kazanılması için önemli bir belirleyicidir. Sözel taklidin övgü ile karşılanması ses çıkartılmasını artırdığı ileri sürülmektedir. Çocuklar dili kullanmadan önce kelimeleri ve cümleleri anlar yani dilin anlaşılması kullanılmasına öncülük eder.
Jargon Dili: çocuğun kendine özgü olan ve dört ya da daha fazla heceli, gerçek kelime içermeyen cümle benzeri sözlerdir. Dil gelişim zincirinde sırasıyla fonoloji (ses), sentaks (yapı)(2-3 yaş) ve semantik (anlam)(3-5 yaş) halkalarına geçiş olur. Öncelikle isimler, sonra fiil, sıfat ve zarfların kullanımı başlar.
• Özetle dil gelişimi
i. Farklılaşmamış ağlama
ii. Farklılaşmış ağlama
iii. Gıgıldama
iv. Agulama
v. Tekrarlı agulama
vi. Jargon
vii. İlk sözcükler şeklindedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...