Ana içeriğe atla

Kardiyovasküler hastalık epidemiyolojisi

Kardiyovasküler hastalık epidemiyolojisi


Epidemiyoloji, tanımlanmıs popülasyonlarda hastalıklarla ilgili olarak yapılan, çalısmalara
verilen genel isimdir. Bu bölüm kardiyovasküler hastalıkların epidemiyolojisi üzerinde
odaklanmıs olup, özellikle istatistiklerin derlemeleri, cografi ve geçici dagılım ile ilgili
gözlemler ve açıklamalar genel bakıs açısıyla ele alınmaktadır. Burada, Ingiltere’deki
kardiyovasküler hastalık prevalansı (belirli bir zamanda, spesifik bir popülasyondaki
kayıtlı olguların toplam sayısı) ve insidansı (belirli bir zaman aralıgında, örnegin bir yılda
olusan yeni olguların sayısı) üzerine bazı anahtar verileri diger Avrupa ülkeleri ve ABD ile
karsılastırarak inceleyecegiz. Dolayısıyla angina, miyokard infarktüsü (MI), koroner kalp
hastalıgı (KKH), kalp yetersizligi ve aritmi kaynaklı mortalite ve morbidite ile iliskili olan
yorumlarımızı büyük ölçüde kısıtlayacagız.
Aterotrombotik kardiyovasküler hastalıgın etyolojisi çok faktörlüdür. Kisiyi, hastalıgın
olusumuna yatkın kılan bazı risk faktörleri tanımlanmıstır. Ilk olarak Framingham Kalp
Çalısması’nda tanımlanan bu risk faktörleri su bilesenleri içerir: Yas, ailede erken yasta
kardiyovasküler hastalıga dair öykünün varlıgı, sigara kullanımı, hipertansiyon,
hiperlipidemi, diyabet, obezite ve sedanter yasam tarzı (bölüm 3’te detaylı olarak
incelenmistir). Ailede kardiyovasküler hastalık öyküsünün olması risk faktörü olarak
tanımlanmasına ragmen, kardiyovasküler hastalıgın poligenik kalıtımlı oldugunu ve
sonunda hastalıgın ortaya çıkabilmesi için sayısız bozuklugun ise karıstıgını vurgulamak
önemlidir. Dahası, hastalık olusumu genellikle sigara kullanımı, beslenme ve fiziksel
inaktivite gibi çevresel risk faktörleri ile yakından iliskilidir. Ek olarak, bir çok olguda
hastalık orta yas veya daha sonrasına kadar kendini göstermez. Bunlardan dolayı bir
popülasyonda meydana gelen hastalık yükü o popülasyonda tanımlanmıs risk faktörleri
prevalansı ile kuvvetlice baglantılıdır. Kardiyovasküler hastalıkların insidans ve prevalans
oranları, her ne kadar etnik kökenden kaynaklanan genetik farkılılıkları da içeren diger
faktörler de önemli olsa da, popülasyonun yas dagılımı, sosyo-ekonomik kosullar,
beslenme ve diger yasam tarzı özellikleri ile yakından iliskilidir.

POPÜLASYONUN YASLANMASI VE HASTALIK YÜKÜ
Gelismis ülkeler içerisinde en çok yasam beklentisi olanlar Japonya ve Isveç’tir, fakat
gerçekten de hemen hemen her gelismis ülkede yasam beklentisinde ilerleyici bir artıs sözkonusudur. Ingiltere nüfusunun halen 58.836.700 civarında oldugu hesaplanmakta olup
2000 yılında doganlar için yasam beklentisi erkeklerde 75, kadınlarda 80 yıl olarak
öngörülmektedir.1 Yasam beklentisindeki bu artıs gelismis ülkelerin nüfus - yas profili
üzerinde güçlü bir etki göstermektedir. Örnegin 1940’ta, Amerika Birlesik Devletleri
popülasyonunda, 65 yasın üzerindeki nüfus %6.8 iken, bu oran 1999’da nerdeyse ikiye
katlanarak %12.7 olmustur, 2040 yılında ise, bu oranın %20.7’ye yükselecegi tahmin
edilmektedir.2 Kardiyovasküler hastalık morbidite ve mortalitesinin ileri dekadlarda zirve
degerine ulasmasında oldugu gibi, yasam beklentisindeki artısların kardiyovasküler
hastalık yüküne önemli etkisi simdiden hesaba katılabilmekle ve daha ilerideki yıllarda yük
artısının devam edecegi öngörülmektedir.
Gelismekte olan ülkeler yasam beklentisi sıralamasında sonlarda yer alırlar, örnegin en
uzun yasam beklentisi 84.3 yıl olan Japon kadınları ile yasam beklentisi 33.2 yıl olan Sierra
Leone erkekleri arasında 51 yıldan fazla bir aralık oldugu gözlemlenmektedir. Ancak
beklenen rakam degisip Sahra Afrikasındaki HIV / AIDS örneginde oldugu gibi trajik bir
biçimde artıs gösterebilmektedir. Malesef, Afrika ve diger gelismekte olan popülasyonlarda
kardiyovasküler hastalık yaygındır ve ilerideki dekadlarda da önemli bir problem olmaya
devam edecektir. Bu konular daha sonraki bölümlerde tartısılıcaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...