Ana içeriğe atla

kronik tekrarlayıcı tonsillit/adenotonsiller hipertrofi

Amaç: Bu çalışmada amacımız, kronik tekrarlayıcı tonsillit/adenotonsiller hipertrofi (KTT/ATH) olgularının
patogenezinde, Epstein Barr virüs (EBV) ve Herpes simpleks tip 1 virüsünün (HSV tip 1)
rolünü immünohistokimyasal (İHK) ve in situ hibridizasyon (İSH) yöntemleri ile araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya toplam 50 KTT/ATH olgusunun adenotonsillektomi materyali dahil
edildi. Parafin kesitlerde İHK yolla EBV LMP, EBNA-2, EBV early Ag, HSV tip-1, CD3, CD10, CD20,
CD21 ve CD56 antikorları ile İSH yoluyla EBV için DNA-DNA hibridizasyonu uygulandı.
Bulgular: Olguların yaşları 4 ile 32 arasındaydı. Olguların 32’si kadın, 18’i erkekti. Toplam 8 olguda
(%16) EBV genomu saptanırken, HSV hiç bir olguda tespit edilmedi. EBV genomu saptanan olguların
tamamında ekstrafolliküler lenfoid hücrelerde pozitiflik görüldü. Sadece 2 olguda ilaveten
anti-EBV early antijen ile skuamöz hücrelerde de pozitiflik saptandı. İSH yöntemi ile sadece 4 olgu
(%8) EBV genomu için pozitifti. EBV genomu pozitif lenfoid hücrelerinin tamamı CD20 (+) B-lenfosit
fenotipine sahipti.
Sonuç: Çalışmamızda EBV genomu pozitif olguların oranı (%16), literatürde rapor edilen sınırlar
içerisindeydi. İSH’ de saptanan pozitiflik oranının düşüklüğü (%8) işlemin uygulanmasındaki hassasiyet
gerektiren sıcaklık ve nem gibi faktörlerden kaynaklanmış olabilir. EBV genomu saptanan
lenfoid hücrelerin tiplendirmesi ve lokalizasyonu literatür verileri ile uyumluydu. Literatürde daha
çok EBV’ nin KTT/ATH ile olası ilişkisi üzerine yayınlar mevcuttur. Bu çalışmalardan anlamlı olabilecek
sonuçlar elde edilmiş olmakla birlikte daha geniş seriler üzerinde yapılmış çalışmaların sonuçlarına
ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. HSV ile KTT/ATH arasındaki ilişkiyi araştıran makale sayısı son
derece sınırlı olup olası bir ilişkiden söz etmek mümkün görünmemektedir.
Anahtar Kelimeler: kronik tekrarlayıcı tonsillitis,adenotonsiller hipertrofi,EBV,HSV Tip I



Adenotonsiller hipertrofi (ATH) tekrarlayan infeksiyonlara ve üst solunum
yollarında obstrüksiyona yol açan “Waldeyer” halkasını oluşturan
mukozal lenfoid dokunun hiperplazisi ile karakterli bir durumdur
(1). ATH’ nin bir sonucu olan ve sıklıkla birlikte görülen kronik tekrarlayıcı tonsillit (KTT)
ile bazı viral infeksiyonlar arasında ilişkinin olabileceği düşünülmekte
ve Epstein-Barr virüsü (EBV) bu virüslerin başta gelenleri arasında
yer almaktadır (2-6). EBV lenfoproliferasyonu stimüle eden ve latent
infeksiyona yol açan Herpes virüs ailesi içinde yer alan bir DNA virüsüdür. Dünya popülasyonunun %90’ınından daha fazlası EBV ile infektedir. Primer infeksiyon
erken çocukluk çağı veya adolesan dönemde gerçekleşmekte ve klinik
herhangi bir semptom ortaya çıkmamaktadır (3,7,8). EBV için iki
hedef hücre vardır; nazofarenksorofarenks epitel hücreleri ve Blenfositler.
EBV infeksiyonunda ilk hedef hücre orofarenksin epitel
hücreleridir (6). İnfekte olan Blenfositler ölümsüz hücre soylarına
transforme olarak sınırsız bir biçimde prolifere olma yeteneği
kazanırlar (9). Literatürde KTT/ ATH ile Herpes simpleks virüs
(HSV) arasındaki ilişkiyi araştıran sayıda çok az çalışma mevcuttur
(10). Aradaki ilişki için kesin bir yargıya varmak mümkün görünmemektedir.Bu çalışmadaki amacımız, ATH/KTT nedeniyle adenotonsillektomi yapılan
olgularda, EBV ve HSV pozitiflik oranını saptamak, infekte
hücrelerin mukozal lenfoid doku kompartmanlarındaki dağılımını
belirlemek, lenfosit subtipleri ile ilişkilerini analiz etmek ve İSH (in
situ hibridizasyon) ile İHK (immünohistokimya) yöntemleri arasında
EBV’ yi saptama açısından fark olup olmadığını tayin etmektir.

Olguların seçimi: 2003 ve 2005 yılları arasında KTT/ATH nedeni ile
tonsillektomi ve adenoidektomi operasyonu geçirmiş toplam 50
hastanın adenotonsillektomi materyali çalışmaya dahil edildi. Elli
olguya ait operasyon materyalinin 34’ü tonsillektomi 16’sı adenoidektomi
materyali idi. Çalışmaya dahil edilen olguların adenotonsillektomi
materyalleri önceden histopatolojik olarak “KTT/ATH”
tanısı almış olgulardı. Çalışma öncesinde tüm olgulara ait hematoksilen-
eozin boyalı kesitler tekrar gözden geçirilerek tanılar teyit
edildi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...