Ana içeriğe atla

LATENT DÖNEM

LATENT DÖNEM
Puberteye kadar ödipus karmaşasının çözüldüğü bu dönem, cinsel dürtünün etkin olmadığı veya sessiz olduğu bir dönemdir. 5-6 yaşlarından 11-13 yaşlarına kadar devam eder. Gerçeklik ilkesi egemendir. Çocuğun bilişsel yetileri (algı, yönelim, bellek, yargılama gibi) giderek gerçeğe daha uygun değerlendirmeler yapabilecek düzeye gelir. Zamanı, yeri, çevreyi tanıması olgunlaşır. Gerçeklik ilkesinin oluşturulması için nesneler önce içe alınmalı ardından iyi ve kötü dünya tasarımına bölünerek ayrıştırılmalıdır. (bölme- ayırma işlemi) Gerçeklik ilkesinin ön plana çıkması, eğitim ve öğretim yoluyla kişiliğin bir tür obsesifleştirme sürecine tabi kılınmasına imkan verir. Böylece çocuk kuralları, zaman düzenini ve yasakları kabul eder. Özellikle tepki oluşturma mekanizması, utanma, iğrenme ve tiksinme gibi duyguları ön plana çıkararak, önceki dönemlerin cinsel çatışmalarını etkisiz kılar. Cinsel ve saldırgan dürtülerin doyurulması isteği, yerini şefkat, fedakarlık ve saygı gibi duygulara bırakır. Duygusal tepkiler de iç gereksinimlerine aşırı bağlı olmaktan yavaş yavaş çıkar ve daha çok gerçeklere ve toplumsal koşullara uygun nitelik kazanır. Denetimli duygu dışavurumları olur.
Daha önce geçirilmiş olan ruhsal-cinsel çatışmalar yatışır, gizlilik perdesi ardına gizlenir. Yatışma ve dinginliğin egemen olduğu bir evredir. Artan sorunlarla baş edebilmek için bir soluklanma molasıdır. Önceki dönemlerin sorunların çözümü daha ileri bir tarihe ertelenir. Freud sadece tiksinme, utanma, ahlaki ve estetik eğilimlerin bir dalgakıran misali cinsel dürtülerin harekete geçmesine engel olduğunu öne sürmüştür.
Bu evrede erojen bölgelerden kaynaklanan dürtülerden vazgeçilir ve beden bir bütün olarak ortaya çıkar. Nesne ilişkileri cinsellikten arınır. Haz veren cinsel ilgileri ve yönelişleri yatışır, yerine yeni ilgiler, uğraşlar geçer. Çocuğun benliği ailenin dar alanından toplumun geniş ilişki ve öğrenme olanaklarına uzanır. Toplumsal kurumlar ve kurallarla yüz yüze geldikçe üstbenliği giderek belirginleşir ve olgunlaşır. Cinsel olarak bir uyuklama dönemi olsa da özdeşimlerin yoğunlaştığı, pekiştirildiği ve süperegonun geliştirildiği bir dönemdir. Ancak bütün cinsel dürtülerin ve ilgilerin uykuya yattığı söylenemez, cinsel meraklar, oyunlar, oynaşmalar görülür. Çocuğun enerjisi büyük oranda yüceleştirme amacı için kullanılmaktadır. Yüceleştirme düzeneğinde cinsellik ve saldırganlık dürtüleri ile ilgili enerjinin köklü bir değişimi vardır. Dürtüler cinsel ve saldırgan amacını bırakır. Ayrıca dürtü nesnesi de değişir. Yüceleştirmenin ham maddesi ve enerjisi ilk çocukluk dönemlerine ilişkin dürtüler ve eğilimlerdir. Çocuksu dürtülerin ve eğilimlerin bırakılması, yeni yeni özdeşimlerin yapılması, toplumun bireyi olmak için yeni şeyler öğrenmek ve çalışmakla benlik olgunlaşır. Libidinal ve agresif enerjilerin yüceltilmesi (sublimasyon) ile güçlü öğrenme, oyunlarda etkinlik, çevrenin keşfedilmesi ve çevredeki insanlar ve nesneler ile daha yeterli ilişki kurma sağlanır. Bu dönem yeteneklerin geliştirilmesi için önemlidir.
Bu dönemin ana amacı ödipal özdeşimler ile cinsel kimlik rolünün ve cinsel rollerin birleştirilerek pekiştirilmesidir. İçgüdüsel dürtülerin kontrolü ve cinsel yönden sessizlik benliğin ve yeteneklerin gelişmesini sağlar. Öğretmenler ve diğer erişkinler gibi aile dışındaki önemli figürler ile yakın ilişkiler de özdeşim özelliği olarak ödipal işleve eklenebilir. Yani anne baba yanı sıra başka kişilerle de özdeşim önem kazanır. Bu dönemde önemli gelişimsel süreçlerin yer aldığı anlaşılmıştır. Daha önce kazanılan edinimlerin bütünleştirildiği ve uyumsal işlevlerin kurulduğu dönemdir.
Patolojik Özellikler:
Bu dönemdeki tehlike içsel kontrolün gelişmesinin olmamasından veya bunların aşırı olmasından ortaya çıkabilir. Kontrolün olmaması öğrenme ve yeteneklerin gelişmesinde enerjilerini yeteri kadar yüceltip kullanılmamasına, içsel kontrolün aşırılığı da kişilik gelişiminin olgunlaşmamasına ve obsesif karakter özelliklerinin yaşa göre erkenden ortaya çıkmasına neden olabilir.
Çocuğun öğrenme ve beceri kazanma olanaklarının eksikliği becerememe, başaramama korkularına, aşağılık ve yetersizlik duygularına neden olabilir. Arkadaş gruplarından ve özdeşim olanaklarından yoksunluk, koşulların olumsuzluğu süperego gelişimini etkileyebilir. Toplumsal beklentilere, kurallara, yasalara başkaldırma davranışları başlayabilir. Yalnızlık ve içe dönüklük gelişebilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...