ORAL DÖNEM (AĞIZ DÖNEMİ)
Bebeğin gereksinimlerinin, algılarının ve anlatım şeklinin birincil olarak ağız, dudaklar, dil ve ağız bölgesiyle ilgili diğer organlarla olduğu ve yoğunlaşmanın bu bölgede artış gösterdiği en erken gelişim dönemidir. Ağız gerek gereksinimler gerek doyumlar ve gerekse de dış çevreyle ilişkilerde kullanılan organdır.
Doğumdan sonraki ilk yılı kapsar. Doğduktan sonra dünyayı algıladığı ve dünya ile iletişim kurduğu tek organı ağız bölgesidir. Ağız ve çevresi özel haz bölgesi olarak kullanılır. (erotojen bölgelerdir ve dürtü kaynağıdırlar). Dürtü nesnesi ise anne memesidir. Dürtü amacı başlangıçta içe-alımdır ancak hazzın eklenmesiyle otoerotik hazzı da hedeflemeye başlar. Ağız bölgesinin içe alım işlevi bütün duyu organları ile de sürdürülmektedir.
K. Abraham (1924) oral evreyi erken ve geç olarak ikiye ayırır. Yaşamın ilk 6 ayına denk düşen erken evre edilgen içe alım evresidir. Meme hem iyi hem kötü algılanmadığı için ambivalans öncesi evre olarak da adlandırılır. Geç oral evreyse 6-12 aylar arasında olup yamyamlık dürtülerinin dışa vurumu nedeniyle emme etkinliğine ısırma etkinliği (oral sadizm) de eklenir. İçe almanın tahripkar bir nitelik almasıyla nesneye zarar verme ve ondan zarar görme endişesi ambivalansın doğmasına neden olur.
Bu dönemde biyolojik ve ruhsal gereksinimler arasında sınır çizmek olanaksızdır. Biyolojik gereksinimlerin doyurulması ile doğan haz, engellenmesiyle doğan acı duygusal tepkilerin ilk ayrımlaşmış belirtileridir. Uyaranlara tüm bedeni ile tepki gösterir. (global tepki) Zamanla tepkileri ayrımlaşır.
Haz ilkesi egemendir ve doğal dürtülerin hemen doyurulması çocuğun en başta gelen beklentisidir. Engellenme eşiği çok düşüktür, beklemeye dayanamaz.
Çocuk içe alma işlevine karşılık almayı, elde etmeyi öğrenir. (ilk toplumsal işlev-örüntü: almayı bilmek, elde etmektir.) Çocuğun doğal gereksinimlerinin her ortaya çıkışında, annenin çocuğun yanında belirmesi ve gereksinimlerini gidermesi çocuğun bilişsel dünyasında yavaş yavaş sürekliliği olan nesne tasarımının ve bir nesne ilişkisinin oluşumuna yol açar. Nesne ilişkisi bu evrede birincil narsisizmden (anne- bebek birbirinden ayrılamaz. İç-dış, kendi-kendi olmayan ayrımı henüz yoktur; bebek ihtiyaçlarının karşılanmasını kendi eseri olarak yaşadığı için mutlak bir tümgüçlülükten söz edilir) kısmı nesne ilişkisine (engellenme ve yokluk yaşantısının tekrarıyla gerilimin kendi içinden, doyumunsa dışarıdan geldiğini fark eder, dıştaki nesneler keşfedilir ve sağladığı doyuma göre iyi veya kötü olarak değerlendirilir) geçiş şeklinde başlar.
3-6 aylar arasında bebek anneye yalnızca bağımlı olmakla kalmaz, ona karşı artan bağlanma duygusu oluşur. Bağlanma duygusu yerleştikten sonra anneden ayrılma ayrılma bunaltısı, bebeklik depresyonu ve daha uzun ayrılma kişilik gelişiminde önemli bir yaralanmaya neden olabilir. Kişiliğe yerleşen bu yaranın özü temel güvensizlik duygusudur. Anne Yoksunluğu: çocukluğun ilk yılında sürekli bakım veren kişinin eksikliği çocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde aksama ve yetmezliğe yol açabilir. (anaklitik depresyon: 6-12 aylar arasında anne ya da temel bakım veren kişiden ayrılmayla ortaya çıkan ilgisizlik, duygusal geri çekilme ve gelişmenin durmasını tanımlar)
Bu dönemdeki çocuk için sürekliliği ve aynılığı olan anne (ya da bakım veren) en önemli güven kaynağıdır. Bebek için dışta kendini seven, rahatlatan bir varlık var demektir. Dıştaki bir annenin kendisini hep seveceğinden, hep isteyeceğinden, onu hiç terketmeyeceğinden emin olma duygusu çocukta temel güven duygusunun çekirdeğini oluşturur. Kendi benliğini sevilen sevilmeye değer olarak hisseder, kendine güvenmeye başlar.
Ebeveyne veya bakıcıya güven dolu bağlılığın kurulması, oral isteklerin aşırı derecede çatışma olmadan veya oral sadistik isteklerle zıt düşmeden rahat anlatımının ve doyumun sağlanması bu dönemin amacıdır.
En belirgin davranış biçimi bağımlılık ve edilgenliktir. İleri derecede bağımlı ve kıskanç olmadan diğer insanlara güven duygusu duymayı geliştirir. Kendilik güveni ve kendilik önemi duygusunun gelişimi başlar. Alma ve verme yeteneklerinin yapılaşması oluşur
Patolojik Özellikler:
Çocuğun alan ya da veren kişi olarak gelişmesini annenin alıcı ve verici özellikleri belirler. Güçsüz, kuşkulu, veremeyen bir anne çocuğun sağlıklı almasını engeller ve çocukta vermekten çok almayı düşünen nesne tasarımlarının gelişmesine neden olabilir. Alma- verme dengesizliği yalnızca veren (özgeci) ya da yalnızca almayı düşünen (bencil) kişiliğin gelişmesine neden olabilir. İştah ve yeme bozukluklarının çoğunda bu dengesizliğin izlerine rastlanır. Alışverişi güç gösterisine dönüştüren anneler çocuğun almayı güçlülük, vermeyi güçsüzlük olarak algılamasına neden olabilir. Kekemelik, konuşma ve bazı öğrenim bozukluklarında bu biçimde algılanan alışveriş düşünülmelidir.
Umutsuz ve karamsar anneler çocukta geleceğin umut içerdiği inancının gelişmesini, sevemeyen anneler ise çocuğun kendisini sevilir varlık olarak algılamasını engeller. Yani bu dönem umudun, inancın, temel güven duygusu ve sevginin belirleyicisidir. Depresyon, madde bağımlılığı ve depresif kişilik yapısının temelleri bu evrede atılır.
Oral dönemde saplanma: Çevresel koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşırı doyurulma ya da aşırı doyumsuzluk içinde kalma yüzünden çocuğun doğal gelişmesi aksayabilir, sonraki gelişme dönemine geçişi zorlaşır, oral dönemin özelliklerine fazla tutunabilir. Aşırı doyurulan bebekler engellenemediğinden doyumsuz olacak ve narsistik bir kimlik geliştirecektir. Bağımsızlık arayışları bloke edilen ve dış dünyanın tehlikeli olabileceğiyle ilgili sinyaller alan bebek bağımlı ve çekimser bir kişilik örüntüsü içine girebilecektir. Oral karakter: ileri derecede bağımlıdırlar. Doyurulmak isterler ancak başkalarını doyuramazlar, kendi saygılarını sağlamak için nesnelere aşırı bağlanırlar. Aşırı ağızcılık (oburluk, ağızla cinsel doyum gibi) olur.
Sürekli ve nitelikli bakımın ve teke-tek ilişkinin olmayışı ve uyaran eksikliği, ilgisiz ve sevgisiz bir ortamda yetişen bebek ya otistik bir dünya kuracak ya da motor ve zihinsel gelişimi yavaşlayacaktır.
Fizyolojik işlevlerde (uyku, beslenme vb) sorunlar ortaya çıkabilir. Bu evrede anne besin ile özdeşleştirildiğinden anne ile ilişkide yaşanan sorunlar beslenme alışkanlıkları düzeyinde dışa vurulur. (anoreksiya, kusmalar) Doğumdan itibaren annenin sürekli huzursuzluğu, duygusal çelişkileri, çaresizliği, bebek ile anne arasında dengeli bir beraberliğin kurulamaması hiçbir organik neden olmamasına karşın bebekte yeme ve uyku problemlerine, gaz sancılarına ve infantil egzemaya yol açabilir.
Bebeğin gereksinimlerinin, algılarının ve anlatım şeklinin birincil olarak ağız, dudaklar, dil ve ağız bölgesiyle ilgili diğer organlarla olduğu ve yoğunlaşmanın bu bölgede artış gösterdiği en erken gelişim dönemidir. Ağız gerek gereksinimler gerek doyumlar ve gerekse de dış çevreyle ilişkilerde kullanılan organdır.
Doğumdan sonraki ilk yılı kapsar. Doğduktan sonra dünyayı algıladığı ve dünya ile iletişim kurduğu tek organı ağız bölgesidir. Ağız ve çevresi özel haz bölgesi olarak kullanılır. (erotojen bölgelerdir ve dürtü kaynağıdırlar). Dürtü nesnesi ise anne memesidir. Dürtü amacı başlangıçta içe-alımdır ancak hazzın eklenmesiyle otoerotik hazzı da hedeflemeye başlar. Ağız bölgesinin içe alım işlevi bütün duyu organları ile de sürdürülmektedir.
K. Abraham (1924) oral evreyi erken ve geç olarak ikiye ayırır. Yaşamın ilk 6 ayına denk düşen erken evre edilgen içe alım evresidir. Meme hem iyi hem kötü algılanmadığı için ambivalans öncesi evre olarak da adlandırılır. Geç oral evreyse 6-12 aylar arasında olup yamyamlık dürtülerinin dışa vurumu nedeniyle emme etkinliğine ısırma etkinliği (oral sadizm) de eklenir. İçe almanın tahripkar bir nitelik almasıyla nesneye zarar verme ve ondan zarar görme endişesi ambivalansın doğmasına neden olur.
Bu dönemde biyolojik ve ruhsal gereksinimler arasında sınır çizmek olanaksızdır. Biyolojik gereksinimlerin doyurulması ile doğan haz, engellenmesiyle doğan acı duygusal tepkilerin ilk ayrımlaşmış belirtileridir. Uyaranlara tüm bedeni ile tepki gösterir. (global tepki) Zamanla tepkileri ayrımlaşır.
Haz ilkesi egemendir ve doğal dürtülerin hemen doyurulması çocuğun en başta gelen beklentisidir. Engellenme eşiği çok düşüktür, beklemeye dayanamaz.
Çocuk içe alma işlevine karşılık almayı, elde etmeyi öğrenir. (ilk toplumsal işlev-örüntü: almayı bilmek, elde etmektir.) Çocuğun doğal gereksinimlerinin her ortaya çıkışında, annenin çocuğun yanında belirmesi ve gereksinimlerini gidermesi çocuğun bilişsel dünyasında yavaş yavaş sürekliliği olan nesne tasarımının ve bir nesne ilişkisinin oluşumuna yol açar. Nesne ilişkisi bu evrede birincil narsisizmden (anne- bebek birbirinden ayrılamaz. İç-dış, kendi-kendi olmayan ayrımı henüz yoktur; bebek ihtiyaçlarının karşılanmasını kendi eseri olarak yaşadığı için mutlak bir tümgüçlülükten söz edilir) kısmı nesne ilişkisine (engellenme ve yokluk yaşantısının tekrarıyla gerilimin kendi içinden, doyumunsa dışarıdan geldiğini fark eder, dıştaki nesneler keşfedilir ve sağladığı doyuma göre iyi veya kötü olarak değerlendirilir) geçiş şeklinde başlar.
3-6 aylar arasında bebek anneye yalnızca bağımlı olmakla kalmaz, ona karşı artan bağlanma duygusu oluşur. Bağlanma duygusu yerleştikten sonra anneden ayrılma ayrılma bunaltısı, bebeklik depresyonu ve daha uzun ayrılma kişilik gelişiminde önemli bir yaralanmaya neden olabilir. Kişiliğe yerleşen bu yaranın özü temel güvensizlik duygusudur. Anne Yoksunluğu: çocukluğun ilk yılında sürekli bakım veren kişinin eksikliği çocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde aksama ve yetmezliğe yol açabilir. (anaklitik depresyon: 6-12 aylar arasında anne ya da temel bakım veren kişiden ayrılmayla ortaya çıkan ilgisizlik, duygusal geri çekilme ve gelişmenin durmasını tanımlar)
Bu dönemdeki çocuk için sürekliliği ve aynılığı olan anne (ya da bakım veren) en önemli güven kaynağıdır. Bebek için dışta kendini seven, rahatlatan bir varlık var demektir. Dıştaki bir annenin kendisini hep seveceğinden, hep isteyeceğinden, onu hiç terketmeyeceğinden emin olma duygusu çocukta temel güven duygusunun çekirdeğini oluşturur. Kendi benliğini sevilen sevilmeye değer olarak hisseder, kendine güvenmeye başlar.
Ebeveyne veya bakıcıya güven dolu bağlılığın kurulması, oral isteklerin aşırı derecede çatışma olmadan veya oral sadistik isteklerle zıt düşmeden rahat anlatımının ve doyumun sağlanması bu dönemin amacıdır.
En belirgin davranış biçimi bağımlılık ve edilgenliktir. İleri derecede bağımlı ve kıskanç olmadan diğer insanlara güven duygusu duymayı geliştirir. Kendilik güveni ve kendilik önemi duygusunun gelişimi başlar. Alma ve verme yeteneklerinin yapılaşması oluşur
Patolojik Özellikler:
Çocuğun alan ya da veren kişi olarak gelişmesini annenin alıcı ve verici özellikleri belirler. Güçsüz, kuşkulu, veremeyen bir anne çocuğun sağlıklı almasını engeller ve çocukta vermekten çok almayı düşünen nesne tasarımlarının gelişmesine neden olabilir. Alma- verme dengesizliği yalnızca veren (özgeci) ya da yalnızca almayı düşünen (bencil) kişiliğin gelişmesine neden olabilir. İştah ve yeme bozukluklarının çoğunda bu dengesizliğin izlerine rastlanır. Alışverişi güç gösterisine dönüştüren anneler çocuğun almayı güçlülük, vermeyi güçsüzlük olarak algılamasına neden olabilir. Kekemelik, konuşma ve bazı öğrenim bozukluklarında bu biçimde algılanan alışveriş düşünülmelidir.
Umutsuz ve karamsar anneler çocukta geleceğin umut içerdiği inancının gelişmesini, sevemeyen anneler ise çocuğun kendisini sevilir varlık olarak algılamasını engeller. Yani bu dönem umudun, inancın, temel güven duygusu ve sevginin belirleyicisidir. Depresyon, madde bağımlılığı ve depresif kişilik yapısının temelleri bu evrede atılır.
Oral dönemde saplanma: Çevresel koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşırı doyurulma ya da aşırı doyumsuzluk içinde kalma yüzünden çocuğun doğal gelişmesi aksayabilir, sonraki gelişme dönemine geçişi zorlaşır, oral dönemin özelliklerine fazla tutunabilir. Aşırı doyurulan bebekler engellenemediğinden doyumsuz olacak ve narsistik bir kimlik geliştirecektir. Bağımsızlık arayışları bloke edilen ve dış dünyanın tehlikeli olabileceğiyle ilgili sinyaller alan bebek bağımlı ve çekimser bir kişilik örüntüsü içine girebilecektir. Oral karakter: ileri derecede bağımlıdırlar. Doyurulmak isterler ancak başkalarını doyuramazlar, kendi saygılarını sağlamak için nesnelere aşırı bağlanırlar. Aşırı ağızcılık (oburluk, ağızla cinsel doyum gibi) olur.
Sürekli ve nitelikli bakımın ve teke-tek ilişkinin olmayışı ve uyaran eksikliği, ilgisiz ve sevgisiz bir ortamda yetişen bebek ya otistik bir dünya kuracak ya da motor ve zihinsel gelişimi yavaşlayacaktır.
Fizyolojik işlevlerde (uyku, beslenme vb) sorunlar ortaya çıkabilir. Bu evrede anne besin ile özdeşleştirildiğinden anne ile ilişkide yaşanan sorunlar beslenme alışkanlıkları düzeyinde dışa vurulur. (anoreksiya, kusmalar) Doğumdan itibaren annenin sürekli huzursuzluğu, duygusal çelişkileri, çaresizliği, bebek ile anne arasında dengeli bir beraberliğin kurulamaması hiçbir organik neden olmamasına karşın bebekte yeme ve uyku problemlerine, gaz sancılarına ve infantil egzemaya yol açabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder