Ana içeriğe atla

Tiroid Bezinin Otoimmün Hastalıkları

Otoimmün tiroidit terimi, tiroid glandının
çok sayıda inflamatuar hastalıklarını
kapsar ve sık görülür(1). Otoimmün
tiroid hastalıkları arasında en sık
rastlanan patolojiler Hashimoto tiroiditi
ve Graves Hastalığıdır. Otoimmün
tiroiditlerde hastalar değişken
kliniklere sahiptir. Daha akut formları
olan, sessiz(ağrısız) tiroidit ve postpartum
tiroidit, geçici hipertiroidizm ile
karakterizedir. Relaps ve remisyonlarla
seyreden Graves hastalığı, belirgin hipertiroidizm
kliniği oluşturur. Kronik
form olan Hashimoto tiroiditi (kronik
otoimmün tiroidit), eğer tanı ve tedavide
gecikilirse guatr ve hipotiroidizm
ile sonuçlanır(2).
Günümüzde tiroid hastalıklarını değerlendirirken,
serolojik testler sonrasında
tercih edilen görüntüleme yöntemleri,
ultrasonografi(US) ve radyonüklid sintigrafidir.
US ile tiroid bezi morfolojisi
hakkında ayrıntılı bilgi alınabilirken,
fonksiyon bilgisi alınamaması bir dezavantaj
oluşturur. Radyonüklid sintigrafi,
otoimmün tiroid patolojilerinin
değerlendirilmesinde sıklıkla kullanılmasına
karşın radyasyon maruziyeti
ve olası komplikasyonları ile invaziv
bir yöntemdir (3).
Difüzyon ağırlıklı ekoplanar manyetik rezonans
(MR) görüntüleme ile tiroid
bezi patolojileri değerlendirilebilir ve
konvansiyonel MR sekanslarının kombinasyonu
ile ayrıntılı morfolojik değerlendirme
mümkün olabilmektedir.
İyonizan radyasyona maruz kalınmaması,
kontrast maddeye ihtiyaç duyulmaması
ve kısa inceleme süresi tekniğin
avantajları arasında sayılabilir. Üstelik
tümüyle noninvaziv olan yöntemin
bir üstünlüğü de, istenilen sıklıkla
tekrarlanabilir olmasıdır. Bu nedenle
tiroid bezi incelemelerindeki potansiyeli,
radyonüklid incelemelere rakip
olabilir. Ancak tiroid bezi hastalıklarının
tanı ve takibinde manyetik MR
görüntülemenin kullanılabilirliği ile ilgili
çalışmalar sınırlıdır, ayrıca farklı
duyarlılık ve özgüllük değerleri bildirilmektedir Bu çalışmada, otoimmün tiroid patolojilerinin
büyük bir grubunu oluşturan
Graves ve Hashimoto hastalıklarında,
tanı ve tiroid fonksiyonlarını değerlendirmede
difüzyon ağırlıklı ekoplanar
MR incelemenin klinik olarak kullanılabilirliğinin
belirlenmesi amaçlanmıştır
Gereç ve Yöntem
Mayıs 2007 - Şubat 2008 tarihleri arasında
gerçekleştirilen çalışmaya, yaşları 18
ve 62 arasında değişen, fizik muayenesi
ve biyokimya testleri normal olan ve
herhangi bir sistemik hastalığı bulunmayan
14 sağlıklı kontrol grubu (12
kadın 2 erkek) ile fizik muayene, tiroid
hormon değerleri (TSH, sT3, sT4),
TSH reseptör otoantikor (TRAb) ve
antiperoksidaz (TPOAb) değerleri ile
radyonüklid incelemeler sonucu Hashimato
Hastalığı tanısı alan 29 olgu (
yaşları 18 ve 62 arasında değişen, 27
kadın 2 erkek) ve Graves Hastalığı tanısı
alan 22 olgu ( yaşları 21 ve 54 arasında
değişen, 15 kadın 7 erkek) dahil
edildi (1676 numaralı EPK kararı ile
bu çalışmanın yapılmasının uygun olduğuna
karar verilmiştir). Tiroid fonksiyon
testlerinin MR incelemeden kısa
bir süre önce yapılmış olmasına (1-7
gün) dikkat edildi.
MRG incelemesi öncesinde hastalarda özel
bir hazırlığa gerek duyulmadı.
MRG incelemeleri 1.5 Tesla alan gücüne
sahip MR cihazı ile gerçekleştirildi
(Signa Excite, GE Healthcare,
Milwaukee,WI, USA). İncelemelerde
nörovasküler koil kullanıldı. İnceleme
aksiyal planda T1 Ağırlıklı spin
eko ( TR/TE: 380 /8,5 msn , kesit kalınlığı
5 mm, kesitler arası gap =1mm ,
NEX: 288 x 192/3.00 , görüntüleme
alanı FOV: 22 mm), T2 Ağırlıklı spin
eko(TR/TE: 4860/99,4 msn , kesit kalınlığı
5 mm, kesitler arası gap =1mm
, NEX: 288 x 192/3.00 , görüntüleme
alanı FOV: 22 mm) sekanslar ile
gerçekleştirildi. Difüzyon ağırlıklı görüntüler
aksiyal planda ‘single shot’
spin eko ekoplanar MR görüntüleme
ve yağ baskılama tekniği ile elde edildi,
Her bir kesit için b=200 ve b=400 sn/
mm²olan iki farklı b değeri kullanıldı
ve “Apparent Diffusion Coefficent”
(ADC) değerleri hesaplandı.
Gözlemciler arası hataları önlemek için
ölçümler bir radyolog tarafından gerçekleştirildi.
Ölçümler tiroid glandının
her iki lobundan karşılıklı üst, orta
ve alt bölümlerinde “region of interest”
(ROI) kullanılarak yapıldı.ROI 8-18
mm2 olarak seçildi.Tüm ölçümlerin
ortalaması hesaplanarak kaydedildi.
Şekil 1-3 de olgulara ait örnekler sunulmaktadır.
Hashimoto ve Graves hastalığı tanısı olan
olgular, kendi aralarında tiroid fonksiyon
testi sonuçlarına ve ilaç tedavisi
alıp almamalarına göre gruplandırıldı.
Verilerin analizi SPSS 11.5 paket programında
yapıldı. Tanımlayıcı istatistikler
ortalama ± standart sapma şeklinde gösterildi. Bağımsız gruplar arasında
ADC 200 ve ADC 400 ölçümleri
yönünden farkın anlamlılığı, bağımsız
grup sayısı iki olduğunda Student’s
t veya Mann Whitney U testiyle bağımsız
grup sayısının ikiden fazla olduğu
durumlarda ise Tek Yönlü Varyans
Analizi (One-Way ANOVA) veya
Kruskal Wallis testiyle değerlendirildi.
Tek Yönlü Varyans Analizi veya
Kruskal Wallis test istatistiği sonucunun
anlamlı görüldüğü yerlerde farka
neden olan grubu belirlemek amacıyla
sırasıyla; post hoc Tukey veya Kruskal
Wallis çoklu karşılaştırma testi kullanıldı.
p<0,05 için sonuçlar istatistiksel
olarak anlamlı kabul edildi.


Bulgular
Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların iki
ayrı b değerindeki ortalama ADC değerleri
Tablo 1 de verilmektedir. Graves
ve Hashimoto Hastalığı tanısı olan
olguların ADC değerlerinin tiroid
fonksiyon testleri ile karşılaştırılmaları
Tablo 2 de verilmektedir.
Graves olgularında, b değeri 200 sn/mm2
olarak kullanıldığında elde edilen ortalama
ADC ölçümlerinin, Hashimoto
olguları ile karşılaştırıldığında istatistiksel
anlamlı olarak daha yüksek olduğu
bulundu (p < 0,05)


ortalama
ADC ölçümleri, hem kontrol
grubu hem de Graves olgularında,
Hashimato olgularına göre istatistiksel
anlamlı olarak daha yüksek bulundu
(p < 0,01).
Graves olgularında, b değeri hem 200 sn/
mm2, hem de 400sn/mm2 değerlerinde
elde edilen ortalama ADC ölçümlerinde,
hipertiroid ve ötiroid gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark saptanmadı( p değerleri sırası ile
0,259 ve 0,880).
Hashimoto olgularında, b değeri hem 200
sn/mm2, hem de 400sn/mm2 değerlerinde
elde edilen ortalama ADC ölçümlerinde,
hipotiroid, hipertiroid
ve ötiroid gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmadı( p değerleri
sırası ile 0,076ve 0,075).

Tartışma
Günümüzde otoimmün tiroid patolojilerinde
rutin olarak kullanılan görüntüleme
yöntemleri US ve radyonüklid
incelemelerdir. Son yıllarda gelişen
teknoloji ile birlikte MRG’nin tiroid
bezi patolojilerinde kullanımı gündeme
gelmiş ve bu konuda ilk çalışmalar
80’li yılların sonunda gerçekleştirilmiştir.
1987 yılında Gefter ve arkadaşları,
yüzeyel koillerle yapılan tiroid
bezine yönelik MR incelemelerinin,
bezin yüzeyel yerleşimi nedeniyle....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...