Ana içeriğe atla

III. ŞİŞMANLIK VE DİABET ("DIABESITY" SENDROMU)

III. ŞİŞMANLIK VE DİABET ("DIABESITY" SENDROMU)
Şişmanlık ile tip II diabetes mellitus sıklığının birlikte seyretmesi ortak bir faktörün
(insülin direnci ?) ikisinden birden sorumlu olduğunun ileri sürülmesine ve
“diabesity” sendromu adının ortaya çıkmasına neden olmuştur (13, 71, 97). Diabetes
mellitus ile birlikte görülen şişmanlık vakalarının büyük bir çoğunluğu
olasılıkla monogenik olmaktan çok poligenik bir geçiş göstermektedir (97). Deney
hayvanlarındaki diabesity sendromu tablosunda poligenik bir geçiş olduğu
gösterilmiştir (87). Astrup ve Finer (8), tip 2 diabetes
mellitus, şişmanlığa bağlı olarak geliştiğinden ve tip 2 diabetes melitusun gelişmesindeki
ana etyolojik faktör olarak şişmanlı sorumlu tutulduğundan "şişmanlığa
bağlı olarak gelişen diabetes mellitus" anlamına gelen "diabesity" teriminin kulanılmasını
önermektedir.

IV. TİP 2 DİABETES MELLİTUS VE ŞİŞMANLIK ARASINDAKİ GENETİK BAĞLANTILAR
Yapılan çeşitli, aile, ikizler ve etnik grup çalışmaları böyle kişilerde tip 2 diabetes
mellitus ve şişmanlık arasındaki ilişkiler bakımından çeşitli genetik bozuklukların
bulunduğunu göstermektedir. Pima kızılderilileri ve Utah popülasyonunda
kromozom 1q22 deki delesyon dikkati çekmektedir. Pima kızılderililerinde ayrıca,
kromozom 7 ve 11 de polimorfizmler saptanmaktadır (9).

V. ÇOCUKLAR VE DİABETES MELLİTUS
Geleneksel Endokrinoloji bilimi çocuklarda görülen diabetes mellitus vakalarının
büyük bir çoğunluğunun tip 1 diabetes melitus olduğunu yansıtmaktadır
(54). Çocuklarda da görülen diabetes mellitus tabloları şöyle sıralanabilir: 1)
diabetes mellitus-tip 1A, otoimmün kökenli, 2) diabetes mellitus-tip 1B, idiyopatik
kökenli veya otoimmün olmayan, 3) diabetes mellitus-tip 1, yavaş seyreden
otoimmün kökenli (LADA), 4) MODY, 5) diabetes mellitus-tip 2.
Tip 2 diabetes mellitusun çocuk, adolesan ve genç erişkinlerde nadir görüldüğü
düşünülebilirse de durum artık böyle değildir. Son yıllarda özellikle bazı riskli
popülasyonlarda çocuklar ve gençler arasında tip 2 diabetes mellitus sıklığı
gittikçe artış göstermektedir. 1979 yılında 15-24 yaşları arasındaki Pima kızılderilileri
arasında % 1 olarak bildirilen tip 2 diabetes melitus prevalansı % 5 e yükselmiş
ve 10-14 yaş grubu arasındaki prevalans
ise % 2.2 olarak bulunmuştur (50). Ayrıca, artık 10-19 yaş arası Afrika-Amerikalıları
ve Meksika-Amerikalıları arasında yeni görülen diabetes mellitus vakalarının
önemli bir kısmının tip 2 diabetes mellitus olduğu görülmektedir (93).
Böyle haastalarda tablo, ketoasidoz ile açılmakta ve daha sonra insülin tedavisinin
gerekmediği bir döneme geçilmektedir. Bu tabloya "atypical diabetes mellitus"
adı verilmektedir (30). Bunların yanısıra, Libya, Japonya, Bangladeş, Avustralya
Aborijinleri ve Yeni Zelanda'da yapılan çalışmalar genç popülasyon arasında
tip 2 diabetes melitus sıklığının artığını göstermektedir (24,93). Riskin yüksek
olduğu diğer etnik gruplar arasında Mikronezyalılar, batı ülkelerine göç eden
Hintliler ve Torrest Strait adası sakinleri de sayılabilir.Çin, Japonya ve Pasifik adalarında diabetes tablosu gösteren çocukların % 70 inden fazlasını artık tip 2 diabetes mellitus
oluşturmaktadır. Şişmanlık ve hareket azlığı bu eğilimden sorumlu tutulmakta
ve "nintendonization" olarak isimlendirilmektedir (111b). Çocuklar artık
okullarına arabalarla gidip gelmektedir. Oyunların ve açık havada yapılan çeşitli
sportif faaliyetler yerine, kapalı ortamlarda bilgisayar ve bilgisayar-oyunları ile
ilgilenmektedirler (70). 60 lı yıllarda tip 2 diabetes vakalarının büyük bir kısmını
65 yaş ve üzerindekiler oluşturmakta ve 35 yaş civarındaki popülasyonda diabetes
gelişmesi olağan dışı kabul edilmekteydi 50,78). Şişmanlık ve çocuklardaki
tip 2 diabetes mellitus ilişkileri bölüm 5 de incelenmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON tıbbi istatistik

ÖRNEKLEME VE RANDOMİZASYON Ara ş t ı rman ı n amac ı , bir gruptaki gozlemlerden topluma genelleme yapabilmektir. Orne ğ in yeni bir antihipertansif ilac ı n etkinli ğ ini tum hipertansiflerde denemek olas ı de ğ ildir. Bu amacla yap ı lan bir ara ş t ı rmada bir grup hipertansif hasta uzerinde bu ilac ı n etkisi denenir ve sonuclar genellenir; yani “bu ilac hipertansif hastalarda kan bas ı nc ı n ı du ş urmede etkilidir (ya da de ğ ildir)” denir. Cal ış maya al ı nan deneklerin olu ş turdu ğ u gruba orneklem (sample) , bu grubun temsil etti ğ i topluma evren (population) ad ı verilir. Yukar ı daki ornekte cal ış maya al ı nan hipertansif hastalar orneklemi olu ş turmaktad ı rlar. Bu cal ış man ı n temsil etti ğ i evren ise tum hipertansif hastalard ı r. Bir cal ış man ı n sonuclar ı , yaln ı z cal ış ma ornekleminin temsil etti ğ i evrene genellenebilir. ÖRNEKLEME Bir y ı l boyunca Ankara’da hastaneye yatan hastalar ı n tan ı lara gore da ğı l ı m ı n ı o ğ renmek ...

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ

AĞRININ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ PERİFERAL RESEPTÖRLER Ağrı bilinç durumu ile ilişkili duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Bir bireyin ne düzeyde ağrı hissedeceği hoşa gitmeyen uyaranların oluşturduğu ağrı uyarısı ve bu ağrıyı düzenleyen süreçlerin birbirleri ile etkileşimlerinin sonucudur. Ağrı deneyimini, nosisepsiyondan ayırt etmek önemlidir. Ağrı deneyimi hoşa gitmeyen uyaranların, ağrı şekline dönüşümünde görev alan nöral süreçleri tanımlar. Ağrı ve doku hasarı arasındaki ilişki çoğu hasta ve hekim tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Daha fazla doku hasarının daha yoğun ağrı hissi uyandıracağı varsayımı sezgiseldir: inatçı ağrısı olan hasta zaman içinde ağrı şikayeti üzerine yoğunlaşır ve muayene eden hekim bu ağrı şikayetine yol açabilecek herhangi bir bulgu genellikle bulamaz ve hasta gözünde güvenilmez hale gelir. Doku hasarı derecesi ile ağrı şiddeti arasında basit bir doğrusal ilişki olmadığının anlaşılması ve ağrı deneyiminin karmaşıklığının ve birçok etkenden etkilendiğinin ...

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ

8)EGO BÜTÜNLEŞMESİ YA DA UMUTSUZLUK DÖNEMİ Psikososyal kriz: ego bütünlüğü ve umutsuzluk Egonun güçlenmesi sonucu gelişen duygu: bilgelik Yaşlılık dönemini kapsar. Özerklik duygusu zayıflamakta, girişimcilik kaybolmakta, yakınlık ve üretkenlik azalmaktadır. Yaşlı birey beden ve zihin arasındaki bozulan bütünlüğü sağlamak, hayata düzen ve anlam verebilmek için bir araç olarak felsefeyi kullanır. Benlik bütünlüğü benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamının bulunmasıdır. Olumlu, olumsuz, acı, tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Ego bütünlüğü bedendeki güç kaybı, bellekte zayıflama ve toplumsal açıdan da üretkenlik ve sorumlulukla ilgili kayıpların bir denge içinde bir arada tutulmasıdır. Geçmişin yeni baştan yaşanabilmesi için bir pişmanlık yoktur. Benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi ölümden korkmaz. Bu evrede daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaşması ve birbirleriyle bütünleştiril...