Servikal kanser için sitolojik tarama ilk olarak 1927 yılında Babes tarafından
ortaya atılmış; daha sonra Papanicoleau ve Traut tarafından yaygınlaştırılmıştır
(‘PAP-smear’). Vaginal smear anormal servikal ve endometriyal
hücreleri belirlemektedir ve uzun yıllar servikal kanser taramasında
son derece önemli rol oynamıştır. PAP-smear sayesinde serviks kanserlerinde
50 yıl içerisinde %50 azalma sağlanmıştır. Günümüzde, sistematik
servikal sitolojik tarama ile serviks kanserinden ölümlerin %70 azaltılabileceği
hesaplanmaktadır. İngiltere’de 50 milyon kadında yılda yaklaşık
1000 kadının düzenli servikal sitolojik takip ile serviks kanserinden ölmesinin
engellendiği hesaplanmaktadır (Parkin, 1993).
Spesifisitesi yüksek olan bu yöntemin sensitivitesi daha düşüktür. %5-
40 arasında yalancı negatif olması söz konusudur. Son yıllarda sıvı bazlı
teknolojiler gelişmiş ülkelerde daha fazla kullanılmaya başlanmıştır.
Konvansiyonel sitolojinin sensitivitesi %70-80, likid-bazlı sitolojinin ise
%85-95’tir (Clavel, 2001; Huchinson, 1999). Bu teknoloji ile bile CIN ve
kanser kaçırma riski %15-35 oranındadır (Kulasigam, 2002; Solomon,
2001). Sıvı bazlı teknoloji ile HPV tip tayininin de yapılabilmesi, konvansiyonel
yönteme olan üstünlüğüdür.
Serviks kanseri ile ilgili sitolojik tarama önerilerine baktığımızda, bir
çok kurumun görüşlerinin birbiri ile uyuştuğunu görmekteyiz (Tablo 10.1).
Genellikle ilk tarama yaşının 18-21 yaşları arasında olması, 30 yaşına
kadar 1-3 yıllık aralıkla takip, 30 yaşa dek herhangi bir sorun çıkmazsa 3
yılda bir takip edilerek devam edilmesi önerilmektedir. Üst sınır olarak da
65-70 yaşları bir konsensus olarak kabul edilmektedir (Tablo 10.1).
Halihazırda PAP smear değerlendirilmesinde Bethesda 2001 sınıflama
sistemi kullanılmaktadır. Epitelyal hücre anormallikleri skuamöz hücrelerde
ASC-US, ASC-H, LSIL, HSIL ve skuamoz hücreli kanser; glandüler
hücrelerde ise AGC, AGC-NOS, AIS ve adenokanser olarak değerlendirilmektedir.
Low grade servikal intraepitelyal lezyonun (LSIL) histopatolojik
karşılığı CIN 1, high grade servikal intraepitelyal lezyonun (HSIL)
histopatolojik karşılığı CIN 2-3’tür.
Amerikan Kolposkopi ve Servikal Patoloji Derneği (ASCCP)’nin 2002
verilerine göre ABD’de yıllık 55-60 milyon sitolojik tetkik yapılmaktadır. Bu
tetkiklerin 2-3 milyonunda ASCUS tespit edilirken invazif kanser oranı
12.800’dür. ABD’de vaginal smearlerin %6-8’i ASCUS LSIL aralığında bildirilmektedir (ASCCP, 2002). Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 23600 olguda
yapılan bir çalışmada 534 anormal smeare rastlanmış ve anormal
vaginal smearlerin %60’ını ASCUS oluşturmuştur.
Sitolojide en önemli sorunlardan bir tanesi, ASCUS sonuçlarının değerlendirilmesidir.
HPV DNA testi burada gereklidir. Bu tip olgularda, yapılması
gerekenler aşağıda belirtilmiştir:
1. HPV DNA testi pozitifse, hasta kolposkopiye refere edilir. Negatifse,
12 ay sonra vaginal smear tekrarı uygulanır.
2. Vaginal smear tekrarı 4-6 ay arayla yapılır. Ardışık iki vaginal smear
negatifse, hastaya 12 ay sonra vaginal smear tekrarı uygulanır.
3. Doğrudan kolposkopik inceleme yapılır. Negatifse, hastaya 12 ay sonra
vaginal smear tekrarı uygulanır.
CIN 2-3 lezyonların %22’si tek inisiyal kolposkopinin negatif olarak
belirlenmesini izleyen 2 yıl içerisinde tanı almaktadır.
ASCUS olarak bilidirilen vaginal smearler yeniden gözden geçirildiğinde
yaklaşık yarısının değerlendirilmesi değişmiştir. Yanlış değerlendirme
oranı hastanın yaşı ile doğru orantılıdır. Keza, CIN saptanmasında vaginal
smear’in duyarlılığı %51’dir. (Agency for Healthcare Policy Research,
1999). Kolay ve yaygın kullanılabilen smear %30 oranında yüksek grade’li
CIN olgularını atlayabilir. Smear ile ilgili bir başka önemli sorun da
bazı olguların takipte kaybolabilmesidir (Monsenego, 2004).
ASCUS’ta yüksek riskli HPV pozitif çıkma oranı %56 bulunmuştur. Bu
olgularda kolposkopiye gönderilenlerde, CIN 1 %21, CIN 2 %12 ve CIN
3 %15 saptanmıştır (Solomon, 2001). 2003’te bildirilen ALTS çalışmasında
ise, 3488 olguda, ASCUS olgularında konservatif takip edilen olgularda
CIN 3 belirleme duyarlılığı %54.6, doğrudan kolposkopiye refere edilen
olgularda %53, HPV DNA testi ile triaj sonrası %72.3 bulunmuştur.
(ALTS, 2003a)
Gebelikte ASCUS yönetiminde bir değişiklik yoktur. Postmenopozal
olgularda, vaginal atrofiyi gidermek için bir kontrendikasyon yoksa lokal
östrojen tedavisi yapılması uygundur. Tedavinin tamamlanmasını izleyen
1 hafta içerisinde vaginal smear yapılabilir. Ancak ASCUS saptanan olgularda
doğrudan kolposkopi, vaginal smear tekrarı ve HPV DNA testi
kabul edilebilir yaklaşımlardır. HPV DNA testinin yaş arttıkça duyarlılığının
azaldığı unutulmamalıdır. Bir diğer önemli durum da, immunsupresyonlu
olgulardır. Bu olgularda HPV ve CIN saptanması normal populasyondan
2-3 kat fazla görülür. ASCUS varlığında CIN 2 olma riski belirgin
olarak daha yüksektir. Bu yüzden ASCUS saptanan immun suprese olgularda
HPV testi uygulanmasına gidilmesinin klinik bir yararı yoktur. Bu
yüzden olgular doğrudan kolposkopiye refere edilmelidir.
ASC-H varlığında, olgular doğrudan kolposkopiye refere edilmelidir.
Eğer herhangi bir lezyon saptanamıyorsa olguları, 6-12 ay sonra vaginal
smear tekrarı ve 12 ay sonra HPV DNA testi ile araştırmak kabul edilebilir
yaklaşımlardır. Eğer vaginal smear tekrarından ASCUS ya da daha ileri
bir sitolojik bulgu saptanır ya da HPV DNA testi pozitif gelirse kolposkopiye
refere edilmelidir.
LSIL varlığında, olgular doğrudan kolposkopiye refere edilmelidir. Olgunun
izleyen yönetimi, kolposkopinin yeterli olmasına, lezyon saptanmasına, olgunun adolesan, postmenopozal ya da gebe olmasına göre
değişebilir. Genç olgularda LSIL saptanması HPV testinin pozitif çıkmasına
eş değer bir bulgudur. Bu yüzden HPV DNA testi bu grupta maliyeti
arttırıcı olmaktan başka yarar sağlamayacaktır.
Otuz beş yaş üzeri olgularda, LSIL’ın yanlış yorumlanmasına daha sık
rastlanır. Bu yaş grubunda, LSIL saptanan olguların kolposkopisinde daha
az oranda CIN belirlenebilir. LSIL saptanan olgular doğrudan kolposkopiye
refere edilir. Ancak bazen kolposkopi olmadan 6-12 ay içerisinde
vaginal smear tekrarı yapılabilir. Tekrar aynı bulgular saptanıyorsa, kolposkopiye
refere etmek uygundur. Adolesan olgularda LSIL ile HPV infeksiyonu
sıklıkla bir aradadır. Bu durumun geçici olduğunu bilmekte yarar
vardır. Çok büyük kısmı iki yıl içerisinde regrese olacaktır. Ancak takip
için kolposkopi ya da vaginal smear tekrarı uygundur. LSIL saptanan
postmenopozal olgularda ise doğrudan kolposkopi ya da vaginal smear
tekrarı, atrofi varsa lokal östrojen tedavisi sonrası bu yöntemlerin uygulanması
uygun yaklaşımdır.Vaginal smear değerlendirilmesinde bir diğer irdelenmesi gereken durum
da AGC (Atypical glandular cells)’dir (Resim 10.4). AGC saptandığında,
endoservikal örneklemenin yanısıra endometriyal örnekleme de
önerilmektedir (Wright, 2002). Bu olgularda HPV DNA testi önerilmemektedir.
AGS genellikle, HPV 18 ile birliktedir.
AGUS saptanan 137 olguda; daha sonra adenokarsinoma in situ saptanan
olguların %100’ünde ve CIN 2-3 olan olguların %92’sinde HPV
DNA testinin pozitif olduğu belirlenmiştir (Duyarlılık %92 ve pozitif belirleyicilik
%41). Vaginal smear tekrarının duyarlılığı aynı lezyonlar için %67
bulunmuştur (Ronnett, 1999).
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki CIN 1 %60 oranında gerilemekte,
%30 persiste etmekte, %10 CIN 3’e, %1 invazif kansere ilerlemektedir.
Daha yeni yapılan bir meta analizde LSIL’ın %47 oranında normale döndüğü,
%21 HSIL’a ilerlediği ve %0.15 kansere dönüştüğü gösterilmiştir
(Menlikow, 1996). HSIL lezyonların %50-80’inde tip 16 ve 18 saptanmıştır
(Cusick, 1994). HPV 16 ve 18 ile infekte olan kadınlar persiste ettikleri
taktirde diğer tiplere göre daha fazla CIN 3 ve kanser geliştirme riskine
sahiptir (Castle, 2005; Khan, 2005).
CIN 2’lerin %35-40’ı 2 yılda normale döner, CIN 3’ün de %1-13 arasında
invazif kansere ilerlediği bildirilmektedir. Tüm prekanseröz lezyonlarda
yüksek riskli HPV tipleri ile kalıcı infeksiyon serviks kanseri için çok
önemli bir risk faktörüdür. Kalıcılık ileri yaş ve immunite ile de ilişkili olabilir
(Ho, 1998; Sillman, 1997; Moscicki, 2004).
Sitolojinin kolay ve yaygın kullanılması söz konusudur. Ancak önemli
dezavantajı %30 oranında HSIL olgusu atlanabilir ve aynı zamanda hastalar
takipte kaybolabilirler (Monsenego, 2004).
Klinik performans göz önüne alındığında, servikal sitoloji prekanseröz
lezyonların ve kanserin yakalanmasında yeterince duyarlı değildir ve başarılı
sonuç alınabilmesi için sistematik olarak tekrarlanması gerekmektedir.
CIN 2 ve üzeri lezyonların belirlenmesinde %30-87 (medyan %51)
duyarlıdır (Ratcliffe, 1998). ASCUS sınır noktası kabul edildiğinde %53
duyarlılıktadır.
Hemen kolposkopi yapmanın yüksek grade’li CIN’lerde sensitivitesi
yüksek olmasına rağmen, spesifitesi %60’ın altındadır ve %50 gereksiz
biyopsi alımlarına neden olmaktadır (Monsenego, 2004).
VİA ve VİLİ
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de Afrika ve Güney
Asya’da serviksin prekanseröz lezyonlarını yakalamak amacıyla yapılan
ucuz tarama yöntemleridir. VİA’da %3-5 dilue asetik asit kullanılarak
transformasyon zonunda belirlenecek asetobeyaz alanın tariflenmesi ile
prekanseröz lezyonlar ortaya konulabilmektedir. VİLİ ise iyot kullanılarak
çıplak gözle iyot negatif alanların tespitine dayanan bir yöntemdir.
Genel anlamda, VİA için öngörülen sensitivite %77 ve spesifite
%86’dır. (Tablo 10.1). VİLİ için öngörülen sensitivite %92 ve spesifite
%85’tir (Sankaranarayanan, 2005). VİA’nın yüksek grade’li lezyonlar için
sensitivitesi %49-96 ve spesifitesi %49-98 arasında bildirilmektedir (Sankaranarayanan,
2005) VİLİ için CIN 2-3 ve servikal kanser belirleyebilmede
sensitivite %77.8-98 ve spesifite %73-91.3 arasında bildirilmektedir
(Sankaranarayanan, 2005).
ortaya atılmış; daha sonra Papanicoleau ve Traut tarafından yaygınlaştırılmıştır
(‘PAP-smear’). Vaginal smear anormal servikal ve endometriyal
hücreleri belirlemektedir ve uzun yıllar servikal kanser taramasında
son derece önemli rol oynamıştır. PAP-smear sayesinde serviks kanserlerinde
50 yıl içerisinde %50 azalma sağlanmıştır. Günümüzde, sistematik
servikal sitolojik tarama ile serviks kanserinden ölümlerin %70 azaltılabileceği
hesaplanmaktadır. İngiltere’de 50 milyon kadında yılda yaklaşık
1000 kadının düzenli servikal sitolojik takip ile serviks kanserinden ölmesinin
engellendiği hesaplanmaktadır (Parkin, 1993).
Spesifisitesi yüksek olan bu yöntemin sensitivitesi daha düşüktür. %5-
40 arasında yalancı negatif olması söz konusudur. Son yıllarda sıvı bazlı
teknolojiler gelişmiş ülkelerde daha fazla kullanılmaya başlanmıştır.
Konvansiyonel sitolojinin sensitivitesi %70-80, likid-bazlı sitolojinin ise
%85-95’tir (Clavel, 2001; Huchinson, 1999). Bu teknoloji ile bile CIN ve
kanser kaçırma riski %15-35 oranındadır (Kulasigam, 2002; Solomon,
2001). Sıvı bazlı teknoloji ile HPV tip tayininin de yapılabilmesi, konvansiyonel
yönteme olan üstünlüğüdür.
Serviks kanseri ile ilgili sitolojik tarama önerilerine baktığımızda, bir
çok kurumun görüşlerinin birbiri ile uyuştuğunu görmekteyiz (Tablo 10.1).
Genellikle ilk tarama yaşının 18-21 yaşları arasında olması, 30 yaşına
kadar 1-3 yıllık aralıkla takip, 30 yaşa dek herhangi bir sorun çıkmazsa 3
yılda bir takip edilerek devam edilmesi önerilmektedir. Üst sınır olarak da
65-70 yaşları bir konsensus olarak kabul edilmektedir (Tablo 10.1).
Halihazırda PAP smear değerlendirilmesinde Bethesda 2001 sınıflama
sistemi kullanılmaktadır. Epitelyal hücre anormallikleri skuamöz hücrelerde
ASC-US, ASC-H, LSIL, HSIL ve skuamoz hücreli kanser; glandüler
hücrelerde ise AGC, AGC-NOS, AIS ve adenokanser olarak değerlendirilmektedir.
Low grade servikal intraepitelyal lezyonun (LSIL) histopatolojik
karşılığı CIN 1, high grade servikal intraepitelyal lezyonun (HSIL)
histopatolojik karşılığı CIN 2-3’tür.
Amerikan Kolposkopi ve Servikal Patoloji Derneği (ASCCP)’nin 2002
verilerine göre ABD’de yıllık 55-60 milyon sitolojik tetkik yapılmaktadır. Bu
tetkiklerin 2-3 milyonunda ASCUS tespit edilirken invazif kanser oranı
12.800’dür. ABD’de vaginal smearlerin %6-8’i ASCUS LSIL aralığında bildirilmektedir (ASCCP, 2002). Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 23600 olguda
yapılan bir çalışmada 534 anormal smeare rastlanmış ve anormal
vaginal smearlerin %60’ını ASCUS oluşturmuştur.
Sitolojide en önemli sorunlardan bir tanesi, ASCUS sonuçlarının değerlendirilmesidir.
HPV DNA testi burada gereklidir. Bu tip olgularda, yapılması
gerekenler aşağıda belirtilmiştir:
1. HPV DNA testi pozitifse, hasta kolposkopiye refere edilir. Negatifse,
12 ay sonra vaginal smear tekrarı uygulanır.
2. Vaginal smear tekrarı 4-6 ay arayla yapılır. Ardışık iki vaginal smear
negatifse, hastaya 12 ay sonra vaginal smear tekrarı uygulanır.
3. Doğrudan kolposkopik inceleme yapılır. Negatifse, hastaya 12 ay sonra
vaginal smear tekrarı uygulanır.
CIN 2-3 lezyonların %22’si tek inisiyal kolposkopinin negatif olarak
belirlenmesini izleyen 2 yıl içerisinde tanı almaktadır.
ASCUS olarak bilidirilen vaginal smearler yeniden gözden geçirildiğinde
yaklaşık yarısının değerlendirilmesi değişmiştir. Yanlış değerlendirme
oranı hastanın yaşı ile doğru orantılıdır. Keza, CIN saptanmasında vaginal
smear’in duyarlılığı %51’dir. (Agency for Healthcare Policy Research,
1999). Kolay ve yaygın kullanılabilen smear %30 oranında yüksek grade’li
CIN olgularını atlayabilir. Smear ile ilgili bir başka önemli sorun da
bazı olguların takipte kaybolabilmesidir (Monsenego, 2004).
ASCUS’ta yüksek riskli HPV pozitif çıkma oranı %56 bulunmuştur. Bu
olgularda kolposkopiye gönderilenlerde, CIN 1 %21, CIN 2 %12 ve CIN
3 %15 saptanmıştır (Solomon, 2001). 2003’te bildirilen ALTS çalışmasında
ise, 3488 olguda, ASCUS olgularında konservatif takip edilen olgularda
CIN 3 belirleme duyarlılığı %54.6, doğrudan kolposkopiye refere edilen
olgularda %53, HPV DNA testi ile triaj sonrası %72.3 bulunmuştur.
(ALTS, 2003a)
Gebelikte ASCUS yönetiminde bir değişiklik yoktur. Postmenopozal
olgularda, vaginal atrofiyi gidermek için bir kontrendikasyon yoksa lokal
östrojen tedavisi yapılması uygundur. Tedavinin tamamlanmasını izleyen
1 hafta içerisinde vaginal smear yapılabilir. Ancak ASCUS saptanan olgularda
doğrudan kolposkopi, vaginal smear tekrarı ve HPV DNA testi
kabul edilebilir yaklaşımlardır. HPV DNA testinin yaş arttıkça duyarlılığının
azaldığı unutulmamalıdır. Bir diğer önemli durum da, immunsupresyonlu
olgulardır. Bu olgularda HPV ve CIN saptanması normal populasyondan
2-3 kat fazla görülür. ASCUS varlığında CIN 2 olma riski belirgin
olarak daha yüksektir. Bu yüzden ASCUS saptanan immun suprese olgularda
HPV testi uygulanmasına gidilmesinin klinik bir yararı yoktur. Bu
yüzden olgular doğrudan kolposkopiye refere edilmelidir.
ASC-H varlığında, olgular doğrudan kolposkopiye refere edilmelidir.
Eğer herhangi bir lezyon saptanamıyorsa olguları, 6-12 ay sonra vaginal
smear tekrarı ve 12 ay sonra HPV DNA testi ile araştırmak kabul edilebilir
yaklaşımlardır. Eğer vaginal smear tekrarından ASCUS ya da daha ileri
bir sitolojik bulgu saptanır ya da HPV DNA testi pozitif gelirse kolposkopiye
refere edilmelidir.
LSIL varlığında, olgular doğrudan kolposkopiye refere edilmelidir. Olgunun
izleyen yönetimi, kolposkopinin yeterli olmasına, lezyon saptanmasına, olgunun adolesan, postmenopozal ya da gebe olmasına göre
değişebilir. Genç olgularda LSIL saptanması HPV testinin pozitif çıkmasına
eş değer bir bulgudur. Bu yüzden HPV DNA testi bu grupta maliyeti
arttırıcı olmaktan başka yarar sağlamayacaktır.
Otuz beş yaş üzeri olgularda, LSIL’ın yanlış yorumlanmasına daha sık
rastlanır. Bu yaş grubunda, LSIL saptanan olguların kolposkopisinde daha
az oranda CIN belirlenebilir. LSIL saptanan olgular doğrudan kolposkopiye
refere edilir. Ancak bazen kolposkopi olmadan 6-12 ay içerisinde
vaginal smear tekrarı yapılabilir. Tekrar aynı bulgular saptanıyorsa, kolposkopiye
refere etmek uygundur. Adolesan olgularda LSIL ile HPV infeksiyonu
sıklıkla bir aradadır. Bu durumun geçici olduğunu bilmekte yarar
vardır. Çok büyük kısmı iki yıl içerisinde regrese olacaktır. Ancak takip
için kolposkopi ya da vaginal smear tekrarı uygundur. LSIL saptanan
postmenopozal olgularda ise doğrudan kolposkopi ya da vaginal smear
tekrarı, atrofi varsa lokal östrojen tedavisi sonrası bu yöntemlerin uygulanması
uygun yaklaşımdır.Vaginal smear değerlendirilmesinde bir diğer irdelenmesi gereken durum
da AGC (Atypical glandular cells)’dir (Resim 10.4). AGC saptandığında,
endoservikal örneklemenin yanısıra endometriyal örnekleme de
önerilmektedir (Wright, 2002). Bu olgularda HPV DNA testi önerilmemektedir.
AGS genellikle, HPV 18 ile birliktedir.
AGUS saptanan 137 olguda; daha sonra adenokarsinoma in situ saptanan
olguların %100’ünde ve CIN 2-3 olan olguların %92’sinde HPV
DNA testinin pozitif olduğu belirlenmiştir (Duyarlılık %92 ve pozitif belirleyicilik
%41). Vaginal smear tekrarının duyarlılığı aynı lezyonlar için %67
bulunmuştur (Ronnett, 1999).
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki CIN 1 %60 oranında gerilemekte,
%30 persiste etmekte, %10 CIN 3’e, %1 invazif kansere ilerlemektedir.
Daha yeni yapılan bir meta analizde LSIL’ın %47 oranında normale döndüğü,
%21 HSIL’a ilerlediği ve %0.15 kansere dönüştüğü gösterilmiştir
(Menlikow, 1996). HSIL lezyonların %50-80’inde tip 16 ve 18 saptanmıştır
(Cusick, 1994). HPV 16 ve 18 ile infekte olan kadınlar persiste ettikleri
taktirde diğer tiplere göre daha fazla CIN 3 ve kanser geliştirme riskine
sahiptir (Castle, 2005; Khan, 2005).
CIN 2’lerin %35-40’ı 2 yılda normale döner, CIN 3’ün de %1-13 arasında
invazif kansere ilerlediği bildirilmektedir. Tüm prekanseröz lezyonlarda
yüksek riskli HPV tipleri ile kalıcı infeksiyon serviks kanseri için çok
önemli bir risk faktörüdür. Kalıcılık ileri yaş ve immunite ile de ilişkili olabilir
(Ho, 1998; Sillman, 1997; Moscicki, 2004).
Sitolojinin kolay ve yaygın kullanılması söz konusudur. Ancak önemli
dezavantajı %30 oranında HSIL olgusu atlanabilir ve aynı zamanda hastalar
takipte kaybolabilirler (Monsenego, 2004).
Klinik performans göz önüne alındığında, servikal sitoloji prekanseröz
lezyonların ve kanserin yakalanmasında yeterince duyarlı değildir ve başarılı
sonuç alınabilmesi için sistematik olarak tekrarlanması gerekmektedir.
CIN 2 ve üzeri lezyonların belirlenmesinde %30-87 (medyan %51)
duyarlıdır (Ratcliffe, 1998). ASCUS sınır noktası kabul edildiğinde %53
duyarlılıktadır.
Hemen kolposkopi yapmanın yüksek grade’li CIN’lerde sensitivitesi
yüksek olmasına rağmen, spesifitesi %60’ın altındadır ve %50 gereksiz
biyopsi alımlarına neden olmaktadır (Monsenego, 2004).
VİA ve VİLİ
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de Afrika ve Güney
Asya’da serviksin prekanseröz lezyonlarını yakalamak amacıyla yapılan
ucuz tarama yöntemleridir. VİA’da %3-5 dilue asetik asit kullanılarak
transformasyon zonunda belirlenecek asetobeyaz alanın tariflenmesi ile
prekanseröz lezyonlar ortaya konulabilmektedir. VİLİ ise iyot kullanılarak
çıplak gözle iyot negatif alanların tespitine dayanan bir yöntemdir.
Genel anlamda, VİA için öngörülen sensitivite %77 ve spesifite
%86’dır. (Tablo 10.1). VİLİ için öngörülen sensitivite %92 ve spesifite
%85’tir (Sankaranarayanan, 2005). VİA’nın yüksek grade’li lezyonlar için
sensitivitesi %49-96 ve spesifitesi %49-98 arasında bildirilmektedir (Sankaranarayanan,
2005) VİLİ için CIN 2-3 ve servikal kanser belirleyebilmede
sensitivite %77.8-98 ve spesifite %73-91.3 arasında bildirilmektedir
(Sankaranarayanan, 2005).
Yorumlar
Yorum Gönder